Repütasyon / Kişisel Marka / Bireysel Marka farkındalık falan üzerine bir yazı, uzun yazdım, ince gördüm, merhaba canım.
Gün gelecek, bir yerden sonra sen değil namın yürüyecek beyaz yakalı. Herhangi bir çabaya girmeden göreceksin ki insanlar sana ayak üstü iş teklif ediyor. O gün geldiğinde iki elini başının arasına koy ve düşün ya da düşünme ve atla(hr kronikleri: kelle avı;-repütasyon bab: 5, K2).
Naber?
Acıktım ben, sabahın erken saatinde uyandım ve yola koyuldum, bugün şehirdışında olacağım. Klasik bir Coco sabahı, uyandım, üzerimi değiştirdim, şu erken uyanma merasimi yazısında yaptığım gibi güneş yoktu ama pencereyi açtım, soğuk hava ciğerlerime saplandı buz gibi. Dişlerimi fırçaladım, makyajımı yaptım, saçlar tamam, çanta ok, pasaport, uçak bileti, hımmmm, her yerim yerimde, nays.
Kongreyi atlattık, dolu dolu geçti, adım başı arkadaşlarımla, eski ekip arkadaşlarımla, yöneticilerimle karşılaştım, çoğu ile sosyal medya / mail yolu ile görüşsem de böyle kongre, zirve de karşılaşmak ayrı bir keyif, ah evet, şimdi ne yapıyorsunuz, hımmm, evet biz de şunu geliştirdik, turnover mı, uhm, a duydum ben onu efsane bir yöneticiymiş senin adına çok sevindim... Bir ara kahve içelim, tabi tabii.
Hayatınız film şeridi gibi geçiyor gözlerinizin önünden, sonra Daisy ile konuşmaya başlıyorum kongrede Daisy ile takıldım, o bana eski arkadaşlarını tanıştırıyor, işte şurada birlikte şunu yaptık, ben ona anlatıyorum kolonun dibindeki bana tuvalette iş teklif etti, merdivenden inen hani şu mesaiye kalırsan başının ağrısı geçer diyen, hah şu ikili gezenler satış efsaneleri hatırlarsın, sonra önümüzden bir blogger geçiyor onun hakkında yapılan bir yorumu paylaşıyor, Daisy'nin eski şirketindekiler onun hakkında enteresan düşünceleri varmış, hurraaaaaaa olaylar olaylar.
Ta-taaaaa, evet sevgili okuyucu geldik bu kısma, repütasyon.
Hadi gel en eski anılara yolculuk edelim, yine bir gün plazanın birinden Boğaz'ı seyreden ofisimizde ik yapıyoruz, kalabalık bir ekip, yöneticiyi kovmuşlardı, o arada sr olan bir danışmanı da ekip lideri yapmışlardı, kör topal ilerliyorduk, satış satış daha çok satış, daha çok işe yerleştirme hedefi olan o biraz önce gördüğüm gerçek Panter yöneticilerimiz bizi sinyır ile öyle bırakıp gitmiş, başımızda kazulet, doğum günü için geriye sayan "32 yaşındayım evde kaldım" diyen kızı bırakmışlardı.
Danışmanlık şirketlerinin en büyük sorunundan bahsettim az önce, yarış atı sendromu, işe alımcıyı / ikacıyı bir enstrüman olarak kullanıp insani boyutu değerlendirme dışı bırakıp, sonuca odaklanma durumu(ben uydurdum). Bunun ile ilgili yazarım sonra, smart olmayan hedefler, ödül ayağına kitap dağıtmalar, konser biletleri falan ama öncesinde 15 dakikada bir mülakat yapma vs... Düşen kalite, iş çıktısı ile ilgili sorunlar, ikacının beynini yakması ve sonrasında gelen kötü yorumlar.
İşe Alım Faktöriy
Neyse deli gibi çalışıyorduk, hatta benim şirazem komple gitmişti, izin kullanmadan geçirdiğim 1 ay / hafta sonu ve geceleri de çalıştım-->olm! ben 20li yaşlarımda öküz gibi çalıştığım için şu anda iş görüşmesinde "Mesai sevmem, ikacıyı çirkinleştirir" diyebiliyorum, mesai çıkışı göz altlarının morarması nedir bilir misin, makyajın akmış, saçlar ev topuzu, spor salonuna gidemedin, oturarak çalıştın ayaklar uyuştu, kilo aldın onu da veremiyorsun falan. Bir yerde mesai varsa orada yolunda gitmeyen şeyler, sistemde bir hata, öküz gibi bir iş yükü vardır.
Negatif lensleri devrede ve bu noktada çok yetenekli olan kahramanınız Coco hasar tespit çalışmaları ile sizlerle.
Toplantı yapmaya karar verdiler, şu eksik, burada gerideyiz, şurada sarkma yaşadık, 8 ay oldu hala bunu yanlış yapıyoruz(sunuz) falan konuşuyoruz, danışmanlardan biri "Coco ismini hiç kurumsal bulmuyorum" dedi, kendisinin bir pozisyonu ile ilgili yöneticiye bilgi vermiştim, yarası vardı. Döndüm ve "Ben de cüceliği kurumsal bulmuyorum o nasıl olacak?" dedim, biliyorsunuz 1,59 boyum var türlü türlü huyum var. Bu minyon arkadaşımız benim şurama gelip omzumdan bir 10 cm aşağıyı hayal edilen 1.50'yim diye iddia eden bir minnak, tabii ben 20li yaşlardayım o zaman, enerjim yüksek, sabrım düşük, zaten çok zekiyim, işlerin sarkması çileden çıkarıyor beni, dış çevreye müdahale edememek falan. Coco da durur mu yapıştırmış cevabı.
Yeni bir müdür ile çalışacakmışız kimsenin haberi yok, ilk beni alıyorlar toplantı salonuna, karşımda 3 müdür, prosesi anlatmanı rica ediyoruz diyorlar 22 Nisan, gri bir gün, kafamda soru "N'oluyo yeaaa?". Anlatmaya başlıyorum, ama öncesinde şöyle bir cümle ile tanıştırılıyorum yeni müdür ile "Coco bizim canımız(aha Amelasyon kısmı geliyor), organizasyondaki en tough profil, operasyonun kalbi".. Lağğnnnn!!!! Taf, babandır, Zehra babandır!!!
Yıllar sonra karşılaştığımızda müdürlerim(bana müdürlerim deme bana canım de) beni yeni ofislerine kahveye davet ediyorlar, senin için bir pozisyon var uygun olabileceğini düşündüğümüz, uhm, olur şekersiz Türk kahvesi içeriz eski günlerin hatrına, bir önceki şirkette bir gün direktörü ziyarete gelmişlerdi, beni görünce "Cococuğum!!!! Seni görmek ne güzel!"diyerek öptüklerinde beni leopar kadın yöneticimin gözleri dönmüştü, "Herkes de seni tanıyor" demişti, ne sandın ibiş diye geçirmiştim içimden, hatırlarsınız bana durumsal olduğumu yüzünde küçümseyin bir ifade ile söylemişti, durumsallığın iyi bir şey olduğunu koçumdan öğrenmiştim... Kariyer koçumla da karşılaşıyoruz, "Şöyle bir şey var ne dersin?" diyor "Oooo, gözlerim döndü, heyecan verici bir iş, düşüneyim". diyorum, eski küp arkadaşım yeni projesini anlatıyor, görüyorsunuz ya çocuklar ilişkileri canlı ve hoş tutmak önemli, masanın karşısına ne zaman geçeceğimiz belli değil ve bütün bunları yaşamak büyük keyif.
Neyse bücür olan yere yakın arkadaşımız çok güzel Plaza Türkçesi konuşur idi, repütasyon en sevdiği kelime, bir yerde haklı çünkü yarın bir gün sosyal medyada(hatırlatırım o zamanlar sadece ekşi vardı ve şirketin ik skandallarını oradan okuyorduk bir de 360 diye bir site vardı, ne işkolig'i olm onlar 5 yıl falan sonra geldi) şanının yürümemesi ya da kötü yürümesi hiç hoş değildi. Ekipten biri işi bıraktı güneyde bir bar açtı, biri evlendi çoluk çocuğa karıştı, biri Mutfak Sanatları Akademisi'ne gitti aşçı oldu hepimiz dağıldık yani, ben buradayım, diğerleri şurada, o orada falan. Ama yıllar sonra dönüp baktığımda bunların hepsinden çıkaracak bir ders, sorulacak sorular vardı ben kendime sordum ve de cevapladım.
2000 kişi orada toplanmış yeni bir şeyler öğrenmek, feyz almak, benchmarking, networking falan yapıyoruz. Güzel de oluyor. Bunun yanında etiketlerimiz ile tanıştırılıyoruz --->"Daisy, ekip arkadaşım C-Corp'ta #hrbp", bücür xcv'de #işealımcı, müdüre hanım #blogger vs...
Ve sonra arkamızda yaptığımız iş, davranış şekillerimiz, taktığımız şapkalar, büründüğümüz roller ile anılıyoruz, bana soruyorlar(isim veremem U know hepiniz birbirinizi tanıyorsunuz, insanlar(ik insanları, meslaktaşlar vb.) neden olmadıkları gibi davranıyor?
Çünkü olan şu, bir rol kalıbı çıkarıyor, oymuş gibi davranıyor, aslı ile uyuşmadığında sızıntı yapıyor, doğal olmadığı için de rahatsız ediyor.
Hani sen öyle artist artist işkembeden sallıyorsun ya, bana senin aday olarak girdiğin bir mülakat anlatıldı, senin için dua ediyorum,ve işin zor, ben adımın öyle anılmasını istemezdim, tövbe tanrıma.
İstanbul, İK'nın kalbinin attığı yer, çoğu birbirini tanır, ismini ya da projesini bilir, şanı yürür. Aslında piyasa denen şeyde gizli bilgi yoktur, her sektörde her şirkette olduğu gibi ikacılar da birbiri arkasından konuşur/durum değerlendirir/yorum yapar. İş yapış şeklinizi analiz edin, bir role girmek istiyorsanız önden buyrun, kendiniz olmak isterseniz başımla birlikte, unutmayın çalıştığınız firma sizi tanımladığı kadar kendi bakış açınız da insanların sizi algılayış biçimi etkileyecek(hah gördün mü uzun cümle kurunca biraz şey oluyor, basit iyidir, uzatma, bekleme yap geç).
Hayata aynı yerden bakmıyoruz, bakmak zorunda da değiliz, sen benim gördüğümü görmüyorsun.
Kafası güzel, keyfi yerinde, K2'deki kahramanınız,
Coco
Ailecek, severek izliyoruz seni madame!
YanıtlaSilMersi, anonim adam ve ailesi
SilBir yüksek lisans öğrencisi olarak, mevcut piyasa şartlarında hala anonimim.. Özel sektör yerine akademisyenlik üzerine yoğunlaşıyorum fakat, her an cinnet geçirip bir ik'cının önüne çıkmam an meselesi.
SilFalanlar ve filanlar.