İzlekler için Sosyal Medya

ınspector clouseau

20 Şubat 2015 Cuma

İnsan Kaynakları Zirvesi 2015: Sahne Senin Varlığınla Fark Yarat

Hello weirdos? Baban n'abiyo?

Tanrım geçen haftadan bu yana, ne soğuk, ne soğuk. Her yıl olduğu gibi Şubat ayının bu 4 haftalık varlığına Varlığım armağan oldu. Geçtiğimiz hafta da kış vardı, kar yağdı, soğuktan burnumuz üşüdü. Gerçi soğuktan burnum yere düşse eğilip almayacak olan ben düşünmedim değil, bu fırtına da Harbiye'ye nasıl gideceğim, motörler çalışıcak mı, makyajım bozulacak mı, o da beni çok sevecek mi?




İK ZİRVESİ 2015! Sahne Senin dediklerinde sahneye çıkacağımı bilmiyordum, gerçekten(swh).
Tarih: 11-12 Şubat 2015
Yer: İstanbul 
Amaç: Dünyayı kurtarmak



Sabahın erken saatinde uyanıp, şehir hatları tweetlerine, Accuweather'a baktım, takılmadan karşıya geçtim, Nişantaşı'nda uslu uslu  tost yedim, diyet kolay değil guys.

Giriş kartımı aldım, vestiyere fazlalıkları bıraktım, her yerim yerimde, başlayalım. Ah, evet, inanıyorum ki zirve sizin için de harikaydı, hı hı, evet tabi sizi de kapıda Tanyer Bey karşıladı, yes. 

Düşün NASA bilim kampındasın( hayal edemiyorsan sen TÜBİTAK hayali kurabilirsin, Disney örneğinin dışına çıkmak istedim bu kez) ve hayran olduğun bilim adamlarından biri seni kapıda karşılıyor ^_^ (Saving Mr. Banks filmini izleyin, Emma Thompson'ın Disneyland'da Walt tarafından karşılandığı sahne size çok şey anlatacak).

30 dakika önce oradaydım, provaları izleyecektim ve ta-taaaaaa Tanyer Bey beni içeri aldı, MCT CEO'sundan bahsediyorum(melaba ben Coco dememe gerek kalmadı), evet tarafından karşılandım, hey hey yow. Sanırım bu kadar zirve notu hepinize yeter, dağılabilirsiniz, bundan sonrasında yolunuza eşekler ya da katırlarla devam edebilirsiniz.








Sonra Didem ve Alper'i selamladım, greetings, hepimizde bulaşıcı bir enerji, daha önce anlattım bana geçtiğimiz yıl bir test yapıldı, enerjim C-level'da çıktı, biraz daha uğraşırsak kendi enerjimle elektrik üretebileceğim. O sabah hiçbirimizin işi yoktu hepimiz zirve için yerlerimizi almıştık, onlar zaten sahnede sunum yapacaktı, komiklikler, şakalar, "make yourself @ home" dediler ve bende yerime geçtim, vineler, fotoğraflar, tweetler, size 8500 tweet atacağımı önceden söylemiştim. Sahne merkezde 4 kolu olan, ilgi odağını ortada toplamış, kullanması zor bir sahne olmakla beraber, mumlar, koltuklar, Turntable  derken dolu dolu kullanılan bir hal aldı. Böyle bir alanda benim tercihim amfi oturma tarzı olurdu böylece merkezde herkesi rahatça izleyebilirdiniz. Gerçi 6 dev ekran desteği ile izledik. 



Ortadaki ekranlarda tweetler aktı, 2. gün akmadı, ilginç bir filtre geldi, halbuki daha "sahnedeki konuşmacı çok yakışıklı O_o bana ondan alsanıza" tarzında bir tweet atmamıştım, önceki yıllardan hatırlayın, kimse bunu dert etmezdi ve her şey ekrana yansırdı. Sonra inceledim, ekranı, kimlerinki akışta diye (çünkü ben de olayı Ahmet Bey'in tweeti ile farketmiştim)...O an bir şey daha fark ettim, alın benim epifanim; size az ünlü ik'cı çakallığı tarifi vereyim, ekranda tweetinin gözükmesini isteyen mini mini birler RT yapmak yerine alıntı yapmaya gidiyordu, bir tweete alıntı yaptığında kendi yorumunu eklersin, mantığı budur(Twitter yazılı olmayan kurallar bab:7). Hiçbir yorum eklemeyeceksen RT yaparsın, kullanıcıyı uplarsın. Ama ekranda saçma bir şekilde aynı yorumsuz alıntılar dönüp duruyordu... Tanrım o an bir loopa girdik ve ben ekranı izlemeyi bırakıp sahneye yöneldim. Öpüşmeyelim tokalaşalım, Yorumsuz alıntı yapmayalım RTleyelim, geri döneyim konuya.

Geçtiğimiz yıllara bakıldığında mistik havası yoğun, sakinlik hakim, ruhani bir şeylerin eklendiği, oldukça akıcı, tüm duyularımızı kullandığımız, temaya bağlı seçilmiş konuşmacıların ahengi sürdürdüğü, sencil olmayı da anlatan dolu dolu geçen 2 gün. Tüm bunların yanında 20. yılı mütevazi bir şekilde kutladılar, minimal, mis. Ben olsaydım havai fişek patlatırdım kapalı alanda, bu da yeterince sade olurdu. Sahnede bir sürü hediye verildi, sonunda MCTgillerin hobbit olduğuna karar verdim, bu kadar hediyeleşmeyi sevdiklerine göre(gb: gülücük burada). Geçen yılı hatırlayın mikrofonlarına nazar boncuğu takılmıştı.

1. günü ana salonda tamamladık, dışarıda oyun karakterleri, fotoğrafçılar, dansçılar, zibilyon tane ik profesyoneli, yazarlar, kitap imzalamalar, dopdolu geçti. Eski yöneticiler, zirvede buluştuğum eski ekip arkadaşlarım, hatta biri benim kabul etmediğim bir pozisyona başlamış yönetici olarak, sevindim bravo^_^, iyi haberler duymak gerek, bir diğeri expat olarak Dubai'de olduğu için ona mesajla anlattım ik zirve'de ne oluyor ne bitiyor, ne kadar çok eğleniyoruz. Bloggerların bazıları ile tanıştım, iyi insanlar, #tanıyınsevin onları.

Zirveye çıkıldıkça oksijen miktarı azalır, U know K2. Hadi biraz konuşmacılardan falan bahsedeyim. İnanır mısınız dostlar koskoca zirvede Y Kuşağı kavramını 1 kez duydum, oh may god(Banu Alkan tonunda söyleyiniz). Var olmak, hazır olmak, an'da olmak, huzurda olmak ile başladık. Dinlemek, dinlemenin farkına varmak, nefes aldığının farkına varmak, o an'a odaklanmak, bilinçli olmak yani. Her şey birbiri ile bağlantılı ve ilişki halinde.





Fasilitatör olarak William Isaacs gün boyu sahnedeydi. Gerçek iletişim sessizlikte sahneye çıkar dedi, ah bilse ki bir toplulukta sessizlik olduğu zaman bu ülkede kız çocuğu doğdu derler, nasıl bir iletişimdir o. Samimi ol, doğruyu söyle, kendinle iletişimi sağla dedi. 
2 soru; 
Yüzeyde var?
Özde ne var?
Benim için esas önemli olan ne?(sanırım 3 oldu)

Brigid Schulte, zaman kavramı üzerinde durdu, yeni normalimiz çok yoğun olmak, çok meşgul olmakmış. Zaman güçtür dedi, katılıyorum, mesai sevmem ben.  Ekledi, az zamanı olan az, çok zamanı olan çok üretir, adaptasyonumuz yüksek oyun oynar isek esnek ve daha yaratıcı insanlar haline geliriz. Hayır hayır Simón der ki oynamıyoruz.

Celia de Anca, she is Spanish woman who speaks very fast, hatırlamıyorum İspanya'da siesta varmış.


Dr. Rama Mani, Mercan Dede eşliğinde başladı, 4 farklı lider, kalbin 4 farklı hediyesi, 4 farklı ülke... Farkındalık-Nijerya, Cesaret Ürdün, Yaratıcılık-Hindistan, Bağlılık-Mısır farklı hikayeler ve teatral bir sunum, değişik bir deneyimdi benim için.





Alper Utku, "kıymetiniz davanızdır, gidin davanızı bulun"dedi minik hikayesinde. 


İK liderleri olarak aslında organizasyonların liderleri olduğumuzu ve sahne aldığımızı, varlık gösterdiğimizi, güçlü bir katılım ile fark yarattığımızı konuştuk, konuştuk diyorum zira salonla etkileşim halindeydiler. Alt temalar: farkındalık, keşfetme, uygulama, uyarlama olarak belirlenmiş.

Susan Huskisson, Sahne Senin Çık ve Konuş-Var Olarak Kendimizi Takdim Etmek isimli sunumunda beden dili, toplantılarda kapladığımız alan, duygusal bedenimiz ve düşüncelerimizin duruşumuza olan etkisini anlatırken, Türkiye'den etkili isimleri paylaşmayı unutmadı, ekranda Muhtar Kent ve Güler Sabancı'nın etki alanlarını, duruşlarını nasıl kullandıklarını gördük. Efendim yetkin olmak ve özgüvenli olmak aynı şey değilmiş.
Mesaj aslında sizsiniz, inanmak güç olsa da bu böyle siz bir power point sunusu değilsiniz.

Arawana Hayashi'nin yalnızca dünyayı hissedin sözü hoşuma gitti, yine sakin ve akışkan bir sunum izledik, sonra düşündüm bu sakinlik acaba bir gün bende de olur mu?







Tanyer Sönmezer-Sahne Üzerinde Olmadan Sahnede Varlık Gösterebilmek sunumunda kamuflaj ile gelerek gafil avladı beni, Avarel'e bir şekilde kendisini izlerken görüntülenmişim. Sevdiğim metaforlarından biri ile devam etti, Sivas sazı ile Deep Purple çalınmaz. Mitleri ile efsane olan liderlerden bahsetti, kendisinden başla hiçbir çalışanın kullanmadığı asansörler mesela, evet ben öyle bir yerde çalıştım. Liderler sözleri ile var olmalı, sözler hikayeleri yaratır, hikayelerin yarattığı güçlü ritüeller ve semboller ise insanları birbirlerine bağlar...

Mitleri ile efsane olan liderler bir süre sonra mitler nedeni ile nurtopu gibi bir şeytan doğurur. Elbette orkestra eşliğinde şarkılar söyleyen ikacılar, Müzeyyen Senar'a bir selam, hold for applause, fade out.

Sıradışı takım elbisesi ile(renkliik'nın tweeti dikkatimi çekti) Brian Mayne'in başarı hikayesini dinledik, 13 yaşında okuldan ayrılan bir Disleksik, varlık haritanı yarat dedi. Bir Anka Kuşu, küllerinden yeniden doğmuş. Past is history, today is gift dedi işin özü. 

Howard Wallack-Küresel Alanda Var Olma! Uluslararası Alanda ve Sanal Ortamda Var Olmak ve Etkili Olmak
(Tanrım bu zirvedeki başlıklar beni benden aldı, biraz daha uzatsalar zirve başlıklarından Ulyssess yazılabilirmiş)  
Howard bir dünya vatandaşı, hop orada, hop burada, yeni insanlar, yeni kültürler, yeni yemekler. Gittiği yere uyum sağlıyor, onlarla yemek yiyor sırf yeni bir şeyler öğrenmek için, ben de bir dönem otelde kalmış sonra da açılmıştım, yemekleri dışarıda yerli halkla bütünleşip yediğim oldu. Yani dışarıda gürül gürül akan bir dünya var, iletişime geç diyor. Hatta Antropolog bir ikacı ol diyor, kendini eğit, yeni bir şey öğren, ekmeğini kır/bölüş, lokal davranış sergile, toplu taşıma aracı kullan, adapte ol. 





Scilla Elworthy-Saçları çok güzeldi ve doktor hanım bize stresin günlük hayatımıza etkilerinden bahsetti, mesela işe gelmeme, internet bağımlılığı, iş-hayat dengesini kuramama, bunun yanında 0 stres yok yani o zaman yaşamıyorsunuz.

Ece Süeren Ok- Mehmet Namık Aydın- Sahnede çok uyumlu bir çiftti, oksijen metaforu üzerinden giriş yaptılar. Farkındalık ve size ait bir oksijen molekülü, oksijen çok güzel gelsenize. Ve evet müzik değişirse dans da değişir, tüm salonu ayağa kaldırdılar, Ece Hanım sağolsun 2 yıl önce de zumba yaptırmıştı bize,  yow yow. 

Özlem Çakır, Algıyı yöneten iletişimi yönetir dedi, farklı bir sunumda karşımızdaydı, 2. Yarıda gong terapi uygulaması da yaptık. Bireysel İmaj Rulez!!!! Enerjinizi değiştirin, nerede kiminle tanıyacağınız belli değil, kendi dönüşüm hikayesini de anlattı. 
Yeni jenerasyonu komut ile yönetmek zor, anlam üretmek gerekiyor.

Mike Carson, adam yakışıklı beyler, kitabını imzalarken sohbet ettim, aurası müthiş, eğlenceli, esprili.


Zirveye gittiğimde olay belli aslında:
1- Anı yakalıyorum, benim oluyor, vuruyorum kırbacı vuruyorum kırbacı, izliyorum, observer yapım devreye giriyor. İş ile ilgili sorunum olmuyor, ekip ne der, fonksiyon yöneticisi mail mi atacakmış kaygım yok, o 2 gün benim, bana ait, bööö diyene kadar beyaz yakalıları ve ik'yı hatta iş hayatını konuşacağız. Olmayanlar için tweet atıp gözlemlerimi paylaşacağım, sonuçta onlar da insan. Varlığı ile tabiisi fark yaratıyorlar ama bugün burada değiller izin alamadılar ya da her neyse.
2- Nasıl bir İK'cı, İKECİ, İK profesyoneli olmayacağımı biliyorum. Orada olanlar hayatıma bir anlam katıyor. Benim yöneticim şimdilerde bir finans şirketine müdür olarak geçiyor, geçtiğimiz yıl da "git ve keyfini çıkar" demişti mesela. Bu güzel kafa ile dolsun her yer. Eski yöneticilerimden biri "davetiyeni bize verirsin" demişti, ben de "o davetiyeyi yerim" demiştim, "ben gidemiyorsam, siz hiç gidemezsiniz" sanırım biraz Tavus kuşu haller içerisindeydim. Neyse katılmadığım zirveler, kongreler olmadı değil, son 3 yıldır MCT organizasyonunda olmak büyük mutluluk, ayrıca kaç kişiye sahneden el sallanıyor ki or selamlıyorlar mı sizi, hımf.
3- Yeni insanlar tanıyorum, farklı pencereler açılıyor hayatımda, #cocokim vineleri çekiyoruz, hele muhabbetin birinde "kim bu Coco Tanrı mı?" diye bir isyan duydum, dostum Coco sensin, fikrin ardındaki sensin, bu blogda ortak İK'cı acılarına yer veriliyor demek isterdim kendisine. Ayrıca birinden bahsederken BU demek köylülüktür. Ayrıca C büyük olacak. 

Bitirirken:

  • Kendi hayatının süper kahramanısın.
  • Burada olanlar şanslı, kendilerine anlar biriktirdi, dönüşürlerse ne mutlu, şirketlerinde uygularlarsa efsane.
  • Aslında ihtiyacımız olan sevmek, daha çok sevilmek ve takdir edilmek.
  • Birine parfümünün çok hoş olduğunu söylemek, doğum gününü hatırlamak ya da sırtını pışpışlamak bile fark yaratıyor ne kadar ilginç değil mi? Bir gruba dahil olmak, ait hissetmek...
  • Umarım hepiniz sevdiğiniz işleri yaparsınız, mutlu olduğunuz, efsane çıktılar ürettiğiniz...


Special thanks to:

P.S.Tanyer Bey, efenim sizin tarafınızdan karşılanmak inanılmaz, Disneyland kapısında Walt Disney'i görmek gibiydi. 
P.S.II Sevgili Didem ve Sevgili Alper, hayali bir anti-Kahraman yaratıp maceralarını anlattığım blogu okuduğunuz ve Zirve'nin bir parçası olmamı sağladığınız için teşekkürler. 
P.S.III Sevgili Mehmet "çok" Özel, Liderliğe İnanmak kitabını imzalarken seni elbette biliyorum dediğin ve ilham veren harika kapak yazın için teşekkürler, iyi ki varsın.


Ne? Benim insanlara teşekkür etmediğimi falan mı sandınız!! Ben öyle yetiştirilmedim, anlattım size "buzdolabından elma alabilir miyim?" diye soran ve teşekkür eden bir çocuktum ben, leydilik dersi aldım, bacaklarım bitişik yere 45 derecelik açı ile dik oturdum ben, proteinsizler. Belki bir gün size de teşekkür ederim.

Hadi kendime Prenses diyeyim de biraz gülelim.

Öperler

Zirvelerin Azizi Prenses Coco Hazretleri



Şurada da geçmiş yılların hayaleti



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder