İzlekler için Sosyal Medya

ınspector clouseau

27 Haziran 2015 Cumartesi

Ölünce Ne Oluyordu?

Bölüm 1072: Biri Ölür

Elinde kişilik envanterinin sonucu ile video call yapma odasında oturuyordu. "Bence çok saçma" dedi, tv ekranına bence anlamsız onlarca gayet ilgili bir şekilde bakıyordum, aeh evet hep çok saçma bulurlardı. Bazıları renkleri, bazıları sayıları  kodlayan envanterler, envanterlerimiz diye geçirdim içinden. Çok ilginç, teknik ve analitik boyutta çıkan sonuçlardan memnun, iletişim boyutunda kıt oluşuna ise isyan ediyordu. İyi de bu testi ekran başında sen doldurdun, öyle ise sence analitik sonuçlar doğru olurken iletişim tarafı nasıl yanlış oluyor, o zaman manipülasyon yaptın(ki son sayfada bunu yapıp yapmadığını söylüyor test sonucu hatta satış yapmak istersen gelişime açık olan yönlerin, liderlikle barışık olup olmadığın ya da aslında bulunmaz bir "ikinci adam" olduğun böyleyken rabbinin nimetlerinden...)
Yetmez gibi yanında yöneticisi onu da anlatmadın mı, bu projede lead etmiştin, şu kadar kaynak kullanmıştın onu da anlatmadın mı Serhat diye üstelerken "Coco Hanım yani bu konuda şimdi yapılacak başka bir şey yok mu?" gibi sorular soruyordu ve benim beyin hücrelerim ölmeye devam ediyordu. Sabah görüşmeye giderken kuzenimin beyin kanaması nedeniyle hayatının sona erdiği haberini almış, bir görüşmeyi tamamlamış, sonrasında geri bildirim için Anadolu'nun nadide bir kentine tele konferans vasıtasıyla bağlanmış işimi yapıyordum. Bir yandan uçak bileti almam gerek, cenaze ile birlikte yolculuk edeceğim...
Kuzeninizle yaptığınız son yolculuğu düşündünüz mü, en son nereye gitmiştiniz, tabutla uçak yolculuğu yaptınız mı? Biz en son bir tatilde görüşmüştük, gençti, 40 yaşında, en azından Y kuşağı insanlar genç olduğunu iddia edebilirler. Sessiz sakin kendi halinde, uyumlu, bazen müthiş tespitler yapıp yarılmamıza neden olurdu. Çok çok iyi bir dinleyiciydi, ailenin bir kısmı bu konuda gerçekten çok iyi. Öldü, sabah geldi haberi, telefonda, acı acı çalmıyor telefon her zamanki tonunda sadece saçma bir saatte, ayakkabılarımı bağlarken aldım, 06:44, kaybettik... Gece uyuyamama nedenimi bir şeye bağlamak istersem bu o an olabilirdi.

Görüşme odasına geçtim, 50'lerinin başlarında oldukça etkileyici bakışları olan bir teyze, kadın kökenli, banka kökenli, denetim ve risk kökenli bir teyze. Her şeyi kapattım(turn it off), aldığım haberi beynimin gerilerinde bir yere sakladım. Manzarayı çok beğenmiş, arkaya dönüp diğer plazaları ve trafiği okumluyordu, keyfini çıkarmasını bekledim gayet insani şeyler bunlar zaten sabah uçağı ile gelmiş darlamanın gereği yok, stres mülakatı yapmıyoruz. "Bence de güzel bir manzara" dedim ve başladı 3 saatlik yolculuğumuz. 

Senden beklenen aslında Professor X gibi insanların aklındakileri bilmen, cv'de yazmasın ama sen bil, tüm acılarını, başarılarını, yeteneklerini, hatalarını... Anlatmadıklarında vahiy gelmesini bekliyorlar, anlattıklarında o yetkinliğin tanrısı olduğuna inanıyorlar. Hayat, bayat. 

Rapor yazarken Rihanna Stay dinledim, benim için kişisel bir şakaydı, tıpkı bundan 6 yıl önce gün boyunca kitap okurken sadece Incubus Love Hurts ve Christina Aguilera Hurt bir de üzerine Cry me a River dinlediğim gibi, loop denen kavramın içine etmiştim. Kaç kere üst üste dinlediğimi bilmiyorum, yalnızca her kitabı elime alışta müzik seti programı başladı, fena sayılmayan bir ses sistemim vardı o zaman, gümbür gümbür ayarları değiştirerek dinledim. Bir yandan da bunu dinliyorum, evi boyadım, yeni masamı kurdum, Çiçeğe su verdim, bol bol yağmur yağdı, ben bu durumdan çok mutluydum, evde olduğum sürece istediği kadar yağmur yağabilirdi, dışarıdayken de... 
Mine rengi mavi duvarlarım ve ben bu duruma gayet hazırdık. Biraz daha uğraşıp İskandinav grisine doğru kayacaktım durdum hazır ev ikea'dan çıkma gibi gözükürken çok zorlamayacaktı sadece kapıları beyaza çevirmeliydim, o da başka sefere kalsın. Nihayet hn.(mantı yapabilen yardımcım) kalp krizi geçirdikten sonra başka başka teyzeler geldi gitti. Neyse şimdi 2 kız kardeş var, sinerji temelinde çalışıyorlar, sabah geliyorlar, öğlen 1 gibi bitiyor işleri, monster gücü, duvarlarınız, camlarınız, kapılarınız neredeyse sizi bile temizliyorlar. 
O gün evde değildim ben, cenaze töreni için yok oldum, temizleyip çıkmışlar, kapı kilitli değil haliyle. Eve bir giriyorum ooo bravo metrekare başına düşen çamaşırsuyu litresi konusunda bilgim yok, ev hijyenden yıkılıyor. Kendimi domestos reklamındaki yaratık gibi hissediyorum, koltuklar silinmiş, perdeler ütülenmiş, tanrım bu hijyen içerisinde sabaha kadar ölür müyüm? Yeterince ölü var...
Halılar yıkamada, hafta sonu geliyor, özellikle parfüm kullanmayın dokanıyor dememe rağmen inisiyatif alıp parfüm kokusuna bulamışlar, bravo Daver, harika bir iş. Parayı vermem gerek, cüzdanıma sıkışmış çıkarırken küçük bir parçası yırtılıyor, bu ne saçmalık, ne biçim fizik kanunu diye düşünürken cımbızla parçasını alıyorum. Bence Halı yıkamacılar da artık kredi kartına dönmeli, görüyorsunuz nakit ile aram çok iyi değil. 
Kitaplarım arka odada, aslında kitaplarım her yerde, evde 4 raf ünitesi var hatta kendi odamda 2 tane var, 1 kişi 4 raf ünitesi 1 ev nasıl sığılamaz problemini düşünüyorum. Sanırım bir istifçiyim, geçen yıl okula bağışladığım Kitapların dışında 100'e yaklaşan yeni okunacak kitap ve daha niceleri. Evi toparlamak kafa toparlamak tamam da minik bir kütüphanem de olmalı benim, İskenderiye kadar mesela değil mi? 
Telefonumdan mesajlarını temizliyorum, fotoğrafları, hatırlatacak bir çok şeyi, telefon numarasını siliyorum, mailimden cv'yi, hiçbir şekilde ulaşmamalıyım artık, ölüm acısı diye bir şey var, beynimin labirentlerini temizleyemiyorum. Dolapları temizlemeye başlıyorum, biz güzel yetiştirildik aslında mesela ben başardığım her şey için ödül aldım, "senin kararın, senin seçimin, başarırsan bravo" dendi. "Yapmak mı istiyorsun, buyur, yapmazsan senin yerine biz yapmayacağız". "Orada mı okumak istiyordun oku bakalım". Girdiğimiz iddialar geldi aklıma, uzun süredir ağlamıyordum bıraktım kendimi, zor oldu, a lot of sümük. 
Teyzeler Ödüllerin tozunu almışlar, fotoğrafları, çerçeveleri silmişler, kuzenlerle olan fotoğrafa bakıyorum, hüzünç, derin bir keder. Onur'un doğum günü, arıyorum kutlamak için, sen n'aber diyor/Kırılma noktası, gözlerim doluyor, sesim çatallaşıyor, "iyiyim kuzenim öldü" diyorum, bir muhteşem an nasıl rezil edilir gördünüz sayın seyirciler, psikoloji mezunu, anlıyor halimi yavaştan toparlıyorum, yas, kabullenme falan geçiyor aklımdan. Izin al diyor, "iyiyim ya" diyorum "idare edebilirim", daha önce de benzer bir şey olmuştu, halam ölmüştü, öğle yemeği dönüşü haberi gelmişti ve bölgedeydim, yapacak bir şey yoktu ve görüşmelere devam ettim, BM'nin kaprislerini çekmek zorunda değilim 5 görüşmeyi bitirdik ve sızlanmaya başlayınca "Hakan'cım halam öldü, gitmek istiyorum" dedim, insanları şoka sokmalı bazen, "ah canım keşke söyleseydin, ertelerdik.." bıdı bıdı yaparken asansöre bindim, peşimden ayrılmadı arabaya kadar geldi, sarıldı. This is Show Business değil, ilk şoku 3 sn'de atlatıp devam etmek belki de düşünmemek için bir kaçış yolu idi. Sıkıntı yalnız kalıp ışığı kapatıp uyumaya çalıştığın zaman geliyor, ölüm bazen kabullenmesi zor bir şey. Sonra solucanlar yiyor işte diyerek normalleşme çabası ve biyoloji dersine atıf, azot döngüsü. 

Not: Unutmayınız; 1.derece akrabanız için izin kullanırsınız, 2.dereceler için yöneticiniz ve şirket kültürünüz devreye girer. Benim bu tip sorunlarım olmadı, insani yaklaşım sergileyen tiplerle çalıştım çoğu zaman, "canın sıkkın gözüküyor istersen bugün biraz dinlen" diyen yöneticiler olacağız çocuklar. 

Üzüldüm, bitti.





Loth Lorien'in ışığı söndü.

İnsan Sevmeyen İK'cı

İnsansız hava aracı gibi, drone gibi, HQ'dan yönlendirilen kendini tamir eden baz istasyonlar gibi.

Bir işi iyi yapmak için o işi sevmek mi gerekir? Sanırım duygularımız bizi ele geçiriyor ve tuvaletler bizi esir alıyor, işlenmiş şeker iç organlarımızı tahrip ediyordu. Şeker kullanımı azaltın lütfen sonra diyabet falan oluyorsunuz bir sürü sıkıntı oluyor, üzülüyorum sizin için.

Herkesi kendileşmiş görme arzusu ile dolu günlerden merhaba, çevremde değişik tipler görüyorum, farklılığa dayanamayan, kendi gibi olmayana tahammül edemeyen. Hayatlarını kendilerine ve çevresindekilere darlıyorlar. Eskiden birlikte çalıştığım ekip beni bir whatsapp grubuna ekledi, ölüyorum, bildiğin içim çekildi. Eski ekip liderini almamışlar bu gruba onun dışındaki herkes var, bebeğim, aşkımlar havada uçuşuyor, telefon sürekli blink blink kaçing yapıp duruyor. Mesajlaşma ortamlarından o kadar uzak bir haldeyim ki delirmek üzereyim ne gruptan çıkabiliyorum ne de başka bir şey, hemen soruyorum izleklere bunu susturmanın yolu var mı diye meğer varmış yardım ediyorlar. Yazışma ile ilgili sabrım sınırlı tırnaklar uzun olduğundan telefonda cevap yazmak sabrımı zorluyor bu gibi durumlarda telefon ediyorum bilen bilir.
Konumuz eski ekip arkadaşımız, yeni işi, yeni işinden ayrılması, acaba şut mu yemiş olması vesaire. Taylan cinslikleri olan bir insandı, direktöre insanın kendini bilmesi iyi diyerek laf sokabilen, ben merkezcil, kendisini çok seven, insanlara tahammülü olmayan bir ikacı düşünün rica edeceğim. Hepimizin tepesinin tasının attığı durumlar oluyor bazen kendisine hak vermiyor değildim benim karşı çıktığım nokta ise insan odağım düşük benim diyerek bununla övünen insanlar. Muhteşem'i hatırlarsınız çağrı merkezine yönetici olarak gitti, 30 kişilik bir ekibi yönetiyor, insanların sıkıntılarını dinlemeyi sevmez, sorunlara iş odağında yaklaşır bu da bir tarz. Vektör ise iletişime çok önem verirdi, herkesin hayatına kimse karışamaz. Taylan dışarıdan çok sert ve ters görünse de 1. saatin sonunda teşhisi koymuştum, uslanmaz bir romantikti, eski sevgilisinden şut yemiş,  kitaplara gömülmüş, hoşlandığı mühendis ofise gelince saçları ile oynamaya başlayıp bütün kazuletliğinden sıyrılıyor ve kur yapmaya başlıyordu. Kadınlara mı gidiyorsun, kırbacını unutma*swh. Ekibe biraz tuhaf davranıyordu, sabahları suratı asık geldiğinde onun modunu değiştirmeye çalışıp şakalar falan yapıyorlardı, ben neden bunları görüyordum çünkü geri zekalılar bana ofiste masa bulamamışlardı ve kendisi ile masasını paylaşmamı teklif etmişti. Ohhhhh bir serinlik geldi fark ettiniz mi? 

Consultant in Constantinapolis, bu, masası olmayan ikacıların hikayesi. 

Çok umursamıyorum, ilk gün prosedür falan okursun, birileri ile tanıştırılırsın bilmem ne, benim bilgisayarım 1 hafta gelmedi masama ise aylar sonra kavuştum. Sanırım tanrı tarafından sınanıyordum ve aslında bağlılık konusunda zirveye ulaşacağım noktaya yaklaşıyordum. 
Geçmiş mülakat notlarını okudum, görüşmeci notları oldukça eğlenceli, yetkinlik kitapçığını, organizasyon şemasını, nükleer saldırıda yapılacakları, yangın tüpünün üstünü falan. 2. hafta görüşmelere girdik, tarzları, yöneticilerin profillerini falan inceledim. 3. hafta sonunda garip bir olay yaşadık, bunun devreler yanmış yine o sabah heyheyleri yerinde adaylardan biri beni aramış, onun masa telefonuna aktarmışlar "senin telefonlarını buraya aktarmasınlar yaaaaaa" dedi. 

Bu bir ilkti, hayatımda ilk kez telekinezi yoluyla adayla görüşme yapmam bekleniyordu, oldukça fantastik, bence de harika fikirdi. 

"Oradan nasıl gözüküyor bilemiyorum ama ya bu masa işini bir çözüme ulaştır ya da ben artık evden ya da starbucks'tan çalışacağım, sen seç" dedim. Açık ofis olduğundan ekip dumur olmuştu zira bu çıkışını ayıplayan bakışlarla izliyorlardı. ONA BIR MASA VER BABA. Gerçi ekibe yaptığı cinslikleri bana yapmıyordu hatta ilerleyen dönemde ofisin sol köşesine yerleşecektim ve sırf onları şikayet etmek için bana gelecekti, şehir dışı organizasyonlarda akşam yemeklerini benimle yiyecekti(teklif ondan geliyor merak etmeyin), sosyal medya hesaplarımdan takip edecek takip istekleri hep ondan gelecekti. Oh camon bittabi zekama hayrandı, her akşam düzenli caps atacaktı, hani bizim 6 ay önce tükettiğimiz, öğüttüğümüz capsleri atacaktı ve her seferinde kısıtlı kullandığım emojilerden biri ile cevap verecektim. Aslında olay insan sevmemesi değildi, insan seviyordu hatta beni bile seviyordu ama kendini çok seviyordu, buna alışması gerekirdi onunla yeni tanışan birinin. Yıllar içerisinde oldukça renkli yöneticilerle çalıştım, ben diyeyim renkli siz deyin prosedürün dışında bölge ofisinde beyaz yaka çalıştıran, SGK bildirimi yapılmamış adaya eğitim veren ve ben bunu fark edince manyağa dönen bölge müdürü. Dolayısı ile stress yönetimi ile ilgili gelişme kaydetmiştim, ayrıca ergenken bu tip duygusal çıkışları olan arkadaşlarım vardı, fak denyo mıknatısıydım. Ve bir şekilde bu insanlar gelip sıkıntılarını bana anlatıyorlardı, bu küçük kulaklar iyi bir dinleme aracıydı sanırım. 

Taylan iK yapma konusunda çok ısrarcı değil, bunun yanında çok iyi ik yaptığını düşünüyor hatta, bana göre normal İK yapıyor, ekiptekilere göre seçme yerleştirmeleri (c-). Yani bilmiyorum, şimdi düşünüyorum ben farklı bir alanda başarılı olur muydum, manyak mısın tabii ki olurdum, sanırım konu  motivasyonun ve içsel dengenin sağlanması, zen hali, anksiyeteleri falan yönetme ise bunlar yönetilebilir.  Yani keskin çizgiler olmak zorunda mı hem öyle olup hem böyle olunamaz mı, Bilişsel Uyumsuzluk mu yaşıyorum, bu kadar doğal karşılamam suç mu? Aranızda psikolog olan varsa anlatsa ya şu konuyu, biraz vaktim var dinleyebilirim. Insan sevmeden ik yapılabilir, hatta aşık olmadan da insan yapılabilir. 5 dakikalık zevkin ürünü olan çocukları üzdünüz.


Vurmayın, öldüm. Iyi be, ik yapmak için illa insan sevin, hııı çok, siz de bayılıyordunuz insanlara zaten.



Yazının fon müziği: tutun kollarımdan düşerim şimdi 


26 Haziran 2015 Cuma

Hello friday hello stalker

Yıldız tarihi 20141265794865

Takip edeni takip etmem-_-







Let's face it biraz da boktan bir yıldı. Yoruldum beah ciddiyim, sabah 5'te uyanmak koymadı, sonuçta sevdiğim işi yapıyorum ve sabah insanıyım, tamam oldukça yoğun bir programım vardı ve deli gibi gezdim ama kontrolü bırakmamak, kendini salmamak yordu. Geçen akşam bir arkadaşımla buluştuk yemekte,yeni hayatının ilk günü yeni bir başlangıç, istifa-şehir değişikliği(hatta ülke diyelim) Madrid'e gidiyor, lafladık biraz. O da fark etmişti durumu, "uzak doğu masajı yaptıralım halin hiç iyi değil" dedi, okeay, neden olmasın?
Yeni sevgilisinden bahsetti biraz, yan masada 3 tip var, o kadar yüksek sesle tartışıyorlar ki ne bizimkini ne kendi düşüncelerimi dinleyebiliyorum, bir abla var, bana dizi oyuncusu gibi geliyor, dublajlı olanlardan, peltek konuşuyor, sevgilisinin evine hizmetçiden gizli girip çıkıyormuş. İsyan ediyor, yanında bir çift var, onlarda Gökhan isimli bu çocuğu savunuyorlar, abla her hafta Gökhan'ın ailesi ile plan yapmaktan yılmış bunun yanında çocuk gemi yolculuğuna gelmiyormuş, o da gelmezsen gelme ben gideceğim demiş, 1 şişe rose geliyor Leona dandik bir seçim ama o saate de olur aslında sanırım bugün biraz huysuzum. Neyse Abi olan çok zevzek, "demek ki anda kalamıyorsun, demek ki senin doğruların olursa doğru, demek ki..." ondan önceki 1 saatte İngilizce kasan bir şairin yabancı başka bir şaire kendini övmesini dinlemiştim, dayanamayıp dizi açtım, arkadaşım gelene kadar dizi izledim...
Hah Gökhan geldi, masadaki çifti öptü önce, e herif resmen hadım edilmiş, kızın suratına bakmadı önce, kızın boynu bükük öpmesini bekliyor falan sonra öptü ama, surat beş karış lakin hanımlar beyler Gökhan taş, valla bak. Sonra 5 numara olarak gruba başka bir herif katılıyor, Gökhan hiç hoşlanmıyor sevgilisi ile bu herif öpüşünce, olaylar olaylar... Bir ara tartışma çıkıyor, çağımızın vebası "stalkin' " ve zamanda bir kayma yaşıyorum...


2 sevmeye yeteneksizin zorlama hikayesi. Ilişkimizin dinamiği(tabii buna ilişki diyebilirsek) çok belli sırayla birbirimizi sinir ederiz, o beni kışkırtır, ben çok ince bir laf sokarım, karşılık verir, saçmalarız.

Being stalker O_o




Çok acayipti, ciddi anlamda anlayamıyordum, neden bunu yapıyorum? Geçen yıl bahar sonrasında ipleri koparmıştık ama ara ara yükseliyorduk ben buna özlemek dedim önce, malum özlemeyi sevmem ben, özlemeli, ayrı kalmalı, istediğim zamanlarda görememeli şeyler beni hırçın yapar, ayrıca ilgiyi de çok severim. Özlemeyi itiraf etmek zorunda kalmak uyuz eder beni, 3 kez özledim dedim, bilseniz ne kadar büyük bir yol kat ettim. 
Seni seviyorum dediğim son 2 adam hayatımdan çıktı gitti, p.ç gibi kaldım öyle, heads up dedim, ok yine özlüyordum ama kuyruk hep dik, ne var yani herkes özlüyor, bir daha da seni seviyorum demeyeceğim, bana ne ya. Onlar beni sevsin, onlar arasın, onlar ilk günaydını desin, şu saatten sonra kılımı kıpırdatmam, kimse benden önemli değil, değerli artık değil, No more. 
Koşa koşa çıktı hayatımdan, zaten en iyi yaptığı şey gitmekti, uzun zamandır sosyal medya hesaplarında takılıyorum ama listemdekilerin dışında kimsenin profillerini incelemem(bu konuda ciddiyim, beğendiğim profili takip ederim), bakıyordum onunkine tüm bağları kopardık falan ama... Anlam veremiyordum da, sonra işte daha önce anlattım ya arkadaşlarıma sordum, Basat güldü bana, "olur böyle küçüğüm" dedi "bunlar normal, valla mı?" dedim, kaşları Küçük Emrah gibi yaptım, Daisy ve Tarçın çok nettiler olur öyle ama onu hiç sevmiyorlardı nedeni tabii ki üzülüyor olmam, Liya hn. tam böyle kızsal meseleleri konuşabileceğim biriydi, "Aman Coco takıldığın konuya bak, bunlar hep olan şeyler, yeni normaller", konu ile ilgili en sert tepki yanaktan geldi, bunu neden yapıyorsun sorusu ile. Neyse kadınlı erkekli örneklem grubum gayet şehir çocuğu aklına zekasına güvendiğim insanlar bunun gayet normal olduğunu ve bir süre bu şekilde devam edeceğini sonra da geçeceğini söylediler, rahatladım, tanrım tek ben değilmişim demek ki.


Bu ne yeaaaaaa, niye bakıyordum falan derken bu yeni normale alışıp aslında bunu meğer diğer insanların da yapıyor olduğunu gördüm, hayır içim rahatlamadı, hayır kendimi 18 yaşında hissettim ama 2 katı yaşındaydım, hayır hala takip etmediğim kişilerin profillerini stalklamıyorum, oh camooooon Tanrım, bunu bana neden yapıyorsun. Sevdiklerim ölüyor ya da başkaları ile evleniyor, take me to the church yea. Hayır eski sevgililerimin profillerine de bakmıyorum, hımmm demek ki circle tamamlanmadı bende loopa takıldım. Bu kavramla ilk tanışmam bir Amerikan CSI dizisi ileydi, profilerlardan biri bahsediyordu hatta stalk olayı nahoştur, neyse sonra üzerinden on yıllar geçti kavramın içeriği değişti, nahoşluğu değişmedi. Deneyimledim canlar, apronda 2. kez düşmeyi dileyecek kadar can sıkıcı bir şey benim için. Hah tabii ki benim de stalkerlarım var, hatta merhaba çocuklar buradan selamlar e o da stalkladı bir süre biliyoruz herhalde. Bu da böyle bir anımdı yazımın sonuna geliyorum, kardeşler yapmayın, yaparken dikkat edin, uçakta yapmayın, ölün. 

Bir süre ortalıktan kaybolayım dedim, yazmayayım, kendimi dinleyeyim, haber de alamasınlar benden, K2 mode on. Sonra aklıma "Plaza'nın önünde beklerim" dediği geldi, bu gerçekten olur muydu, yok canım niye olsun öyle bir şey, ha ha ne kekoyum, her söylenene inanıyorum ama kabul edin Plaza'nın önünde iş çıkışı karşımda olsa dibim düşer tam bir romantik komedi filmi tandansı yaşardık. Muhtemelen ayağım takılır ve uçardım, camon guys apronda yere yapışmış bir insandan bahsediyoruz... Aramadı sormadı, kaç gün geçtiğini bilmedi, sevmedi ve özlemedi, çok eğleniyor olmalıydı 167 gün otelde yaşadım, bol bol uçtum, terfi aldım tebrik etmedi, bilmedi, sallamadı belki. 





Bir gün uçakta böyle sen bir üzül bir üzül, iniş yapıldı, uykudan uyandım, hemen çantaya daldırdım elimi, zira rüyama girdi(evet evet rüyalarımın erkeği) daha apronda tıngır mıngır gidiyoruz. Aldım telefonu, uçak modu kapalı-->açık/twitter, go. Baktım ben yokken neler olmuş, uzun zamandır kendisinden haber almıyordum, telefon numarasını sildim, yooo medeni insanlarız o ayrı ama doğum günümü kutlamadı, 9 ölümcül günah number one yani, çok mu eğlenmiş çok mu mutluymuş. 
Serçe parmak yukarıda, aşağı doğru ekranı kaydırırken saçma bir tweeti favladım a dostlar. Tanrım uçak düşseydi, sonsuzluğa uğurlasalar beni, evet apronda yok olabiliriz, tanrım körüğe tam yanaşmasak körükte düşsem, ölsem, bu nasıl bir utanç. Ocean 12'de lazerli dans sahnesi gibi performans gösterirken uçak asfaltta sarsıldı ve tweeti favladım, yareppim inşallah görmemiştir, inşallah bildirimlere kapalıdır, inşallah hafızası kaybolmuş beni hatırlamıyordur, inşalla bu bir rüyadır, owwwww yoooooo. Geri al, geri al, geri al, al geri!!!!!
İndim uçaktan, şöför aradı, ilgimi kaybettim, çıkışa doğru yürürken beyin kıvrımlarım uyuştu, i hate my self.

Öliyim mi? Beni bıraksanıza köşede sessizce bir karadelik gibi içime çökerek yok olayım, huh? Kafama Acme örsü düşmüştü.

Sevmiş miydim? Ya da melankoli bağımlısı mıydım acı çekmeyi mi seviyordum? Muhtemelen ikimiz için de bir eğlence, pırıltılı yeni bir oyuncaktı, ya bi'kere benim sevmeye engel acılarım vardı.





Ölmedim, bu utanç bir süre sürdü, hemen A takımını aradım başıma gelen rezil olayı anlatıp sakinleşmeye çalıştım, olayı normalleştirdiler, yani sonuçta o da beni favlamıştı, karşılığını verdim nedir yani. Sonuçta ona yanladığım bir sürü tweet ve yazı vardı, örnek:

"Domates biber alayına gider, alayına isyan ölümüne Trabzonspor"
"Kavmin yanlış tufanlardan geçip duruyor, gözlerime baka baka aşk diyorsun"
"Kıskanmayan erkek annesiyle kısır gününe gidebilir"

ve daha niceleri. Karma is a bitch. 

Ruh halim: O zaman DANS!

Yazının fon müziği: Sherlock Holmes BBC Full Soundtrack 

Irene Adler'iniz Coco