İzlekler için Sosyal Medya

ınspector clouseau

10 Aralık 2016 Cumartesi

Elveda 2016

Merhaba Sevgili İzlek,
Aralık ayı geldiğine göre elimi çabuk tutup bir klişe yazı yazmalıyım dedim. Sabırsızlıkla bu yılın özetini istediğini biliyorum.




İyiyim, iyiyim. 


Ayakta kalmanın, biraz yıkılmanın verdiği haklı gurur içerisindeyim. Bu yıl yaşlandım hem de fark edilir bir şekilde. Zirve'de Dicle ile karşılaştım, gel sana sarılayım ve enerjin bana geçsin dedi, enerjimden bir şey kaybetmedim ancak yaşlandım.
Bu yıl hayatta kaldım.
Bu yıl 2 arkadaşım öldü, biri intihar etti, tam kalbine nişan aldı, silahı nereden buldu hiçbir fikrim yok.
Bu yıl tümörünüz iyi huylu haberini aldım. Tümörünüz iyi huylu olunca da kötü huylu olunca da ona isim takma isteği duyuyorsunuz ve bu isim Marla olmuyor emin olunuz.
Bu yıl 132 terfi de söz sahibiydim, zorlu bir süreçti, içinde olmaktan çok mutlu oldum, adaylardan biri sonuçla baş edemedi, yöneticisi ve üst yöneticisi devreye girdi. Direktörüm beni onlarla bıraktı, olması gerektiği gibi. Bu benim için challenge bile değildi, ilkokul bitmeden Savaş Sanatı'nı bitiren biriyle tartışmayın.
Danışmanlığını yaptığım şirketlerden biri için işe alım tasarımı yaptım, plazanın dışına çıktım, konfor alanımdan uzaklaştım, hoşlanmadım ama sonuna kadar gittim. Şampanya patlattık, kutladık, sonuç iyiydi.
Bağlantılarım nedeniyle görev alanı dışında 27 kişinin işe yerleştirilmesinde rol oynadım, gelsin sevap points.
2 arkadaşımın düğününe katılmadım.
Güven sorunlarım açığa çıktı, gelecek kaygısı taşımıyorum bunun yanında anlam arayışım Allahuekber Dağları seviyesine çıktı.
Savaşmaya devam ettim, ekiptekilerin hayatını kolaylaştırdım. Aynı zamanda birlikte iş yaptığım yöneticilerin hayatlarını ise zorlaştırdım, kalın bir çizgi çekip kendi bahçelerinde oynamaları gerektiğini İK'cılık oynamaya kalktıklarında ise başlarına geleceklerden sorumlu olmadığımı net bir şekilde ifade ettim.
Görüşmeler sırasında adaylardan olumlu geri bildirimler aldım, enteresan şekilde teşekkür edip durdular. Mülakattan keyif alıyorlardı, assessmentlar konusunda bakış açıları falan değişmiş. Haliyle coşkuyu siz İzlekler ile anlık olarak twitter'da paylaştım.
Kilo aldım, kilo verdim.
Kitap okudum.
Evden çalıştım çoğu zaman.
2016 için koyduğum hedefleri gerçekleştirdim. Ok, tamam, ilk 3'ü dışındakileri gerçi kitabın 1. bölüm başlığını attım, bence bitti gibi düşünebiliriz.

Ocak ayında ölüm haberleri klişesi ile başlayıp, siyasi gerginlikler, bizans oyunları, çirkinlikler akıp durdu. 2016, 1897 yıldır devam ediyormuş gibi geldi ama bu onun suçu değildi. Rölativite.





2017'de 2018'in işlerinin bir kısmını bitirdiğim için, asal sayılı yıllarda çalışmama prensibine devam edebilirim gibi sanki. O tabloyu bitirdim 4 sene sonra, sergiye gittim, 1-2 kez yemek yaptım, evi daha minimal hale getirdim, 10 kitap hedefini tutturdum ve 17 kitap aldım, anlamsız şekilde alışveriş yaptım. 
Beni headhuntladılar, avladılar beni. 
Amele gibi araba kullanmaya devam ettim, gün ışığına hasret kaldım. 
Pazarlama ekibine ayar verdim. 
İş görüşmesine bir kez gittim, direktör bana iş kitlemeye çalışırken dünyanın en dandik anlaşmasını yaptık. Keriz danışmanlığı verdim bir şirkete. 
2 kez kan verdim, Mısır'a gidemedim.
Btw, sevgilimden ayrıldım. Hıııı, bilmiyorsunuz. 
Yolda sevdiğim bir şarkı duyduğumda gülümsedim. 
Şirkette her sabah günaydın diyerek insanları günaydın demeye ve medenileşmeye zorladım. İK'nın sevilen yüzü oldum. 

NE İSTİYORUM;
Bloga yazdığım şeyler gerçek olduğundan kendimi Bastian Balthasar Bux gibi hissediyorum. Guyz, yeter artık, denize bakan bir ofisim olsun istiyorum bunu temin edin artık lütfen. Bir süre Uzak Doğu seyahatine gidip benden haber alamamanızı da istiyorum, kiraz çiçeği festivali falan da olur. Hediye alınan çiçeklerin ölmemesini istiyorum, ben bir çiçek katiliyim, 2017'de bana çiçek alın ama ölmesinler. 
Arabam Gaye(evet adı bu) artık arıza uyarısı vermesin, Coco hava soğuk kayabilirsin demesin, şom ağızlılık yapmasın mesela. 
İK devam edebilir, sorun yok biraz zorlasalar başka alana kayacak gibi bir halim de yok değil. Nedense bir fluluk var iş ile ilgili hedefler koymakta zorlanıyorum, daha fazla işe alım yerine bu sene anlamlı 2 işe yerleştirme yapayım, 42 koçluk, hah belki şatoda atlarla liderlik eğitimi var beni ona göndersinler, evet. 
Hepiniz için huzur, sağlık, akıl fikir diliyorum, potansiyelinizi ortaya çıkaran, zeka yükselten yöneticiler, sizleri zorlayacak ekip arkadaşları, sevip sarmalayacak aşk böcükleri ve ölenler için anıtsal mezarlar çünkü sizler iz bırakmayı seversiniz. 
Mont Blanc ve Lamy aldığım için bu yıl kendime Sevan Bıçakçı yüzüğü sahip olma hedefi koydum, maddi olarak gayet tatlı bir hedef kanımca. 

Camon Santa, bu yıl çok uslu bir çocuk oldum, mutlu olmak benim de hakkım. 

Öperler,
K2'nin Coco'su

4 Aralık 2016 Pazar

Aday Süreçten Çekildi

Neeeeeeeey????
Evet doğru okudunuz Sevgili İzlek. Çatırt.
İK'cının kalbinin kırılmasıydı duyduğunuz bu ses. Bizim kalbimiz olmadığını düşünüyorsunuz, aslında haklısınız, bizde kalp yerine patates var.










Kariyer portalında ya da şirketin primitif excel kayıtlarının tutulduğu işe alımın takip edildiği dosyada ki genelde adı; İşe Alım Aday Takip, Açık Pozisyonlar, Databeyz... gibi aşırı cool isimlerden olur. Ben genelde Orta Dünya'dan isimler seçerdim, orkların yaşadığı yerler falan bittabi bu şehir dışında olmama göre şekil değiştirirdi.
Biliyorsunuz son dönemde bir şoförüm yok, amele gibi araba kullanarak departmana ulaşıyorum. Akşam dönerken bir arkadaşım önce mesaj attı, ardından beklemeye sabrı yokmuş ki aradı. Cococuuuuummmmm, n'aber? 1,5 günlüğüne bir proje yapacağız 5 hane dedi, sonrasını hatırlamıyorum, şaka şaka şehir dışında toplantım olduğu için kabul edemeyeceğimi söyledim, sonra yol boyunca ağladım, neden 6 hane değil neden, neden, neden...
İşte hikayemiz burada başlıyor, gözyaşları arasında yola bakarken  bir dalgalanma yaşıyor ve geçmişte yolculuğumuza süzülüyorduk.
Hayatımda işe alımla ilgili iki kırılma noktası var, biri bir ilaç firması ile yaptığım görüşme daha doğrusu yapamadığım. 24 kişilik yönetim kurulunun toplanacağı bir masanın bulunduğu odada 45 dakika boyunca görüşmecinin gelmesini bekledim. Bıyıklı bir amca geldi, adı Haydar, s.kt.r be Haydar isimli İK'cı mı olur lafı oradan kalma. Arkadaşlar Haydar isimli paşa olur, gar olur ama İK'cı olmaz. O lavuk 45 dakika bekletti, hiçbir açıklama yapmadı ve 10 dakika süren bir görüşme sonrasında beni serbest bıraktı. Hayatımın en saçma ve en b.ktan anlarından biriydi. Nasıl bir görüşme yapmayacağımı biliyordum artık.
İkinci kırılma noktası ise BJK plazada çok tatlı bir teyze ile(60 yaşında bir danışman adeta İK'nın Betül Mardin'i gibi bir şey düşünün) yaptığım görüşme. İlk yılın sonlarındayım ve headhunt numaraları ile bana ulaştılar. Bekleme salonunda bir görevli geldi, ne içmek istersiniz diye sordu, su istedim çünkü o zamanlarda da çaya tahammülüm yoktu. "Memnuniyetle" cevabı sonrasında beni başka bir odaya aldılar ve yıllar sonra hatırlayacağım nitelikte bir görüşme yaptık. Daha iyisini bundan önceki işimde yapacaktım ama o, başka bir hikayenin konusu:

En iyilerle çalışmak için en iyileri işe almanız gerekir. 

En büyük fucked up moment hikayemi biliyorsunuz bünyesinde işçi ölümlerinin yaşandığı bir inşaat firmasına şehir dışından bir aday yönlendirmiş, tüm detayları müşteri firmanın yöneticisi(danışmanlık şirketinin eski çalışanı olan o kazulet kadınla) paylaşmıştım. Görüşme cumartesi günü yapılacaktı ve yönetici o görüşmeye gitmedi, aday kapıda kaldı, kadın umursamadı. Aman Tanrım! Cumartesi ya da hafta sonu diyelim çalışılan işyerlerinde çalışma noktasında motivasyonumun yüksek olduğu söylenemez. Bir adaya bunu yaşattığım için iç organlarım büzüşmüş, bu durumun telafisinin olmadığı gerçeğiyle canlı canlı solucanlarla dolu bir toprağa gömülmüş gibiydim. Utanıyordum hem de başkasının adına, bu ne biçim ayna nöron, bu ne biçim etik anlayışıydı.
Aradan yıllar geçti, aday takip konusunda hassasiyetim devam etti, hatta o kadar ki benimle görüşecek adaylar asla beni bekleyemez, askeri disiplin, 00 geçe toplantı odasında olurum, yöneticiler beni lafa tutamaz, uçak kaçırılamaz, görüşmede adaya kötü davrananın aklını alırım. Bu yüzdendir ki herhangi bir yönetici görüşmeye katılacaksa bunun eğitimini almış mı sorarım, almadıysa direkt eğitim öneririm, sektöre katkı sağlarım ama asıl amaç o öküz, o kendini beğenmiş, o hırbo tipin adaya saçma sapan bir şey söyleyerek skandal yaratmasını önlemek evet bunu amaçlarım. Proaktif babandır. Marka elçisiyim ben, ben çok iyi direktörüm, çok güzel sorular sorarım... tarzında gerzek ifadeler emin olun bizi etkilemiyor, para-çokomel-yetkinlik bazlı mülakat eğitimi.

Şimdi size bir zamanlar birlikte çalıştığım direktör seviyesindeki Mümtaz'dan bahsedeceğim. Mümtaz talihin kötü bir oyunu sonrasında ölen dedesinin ismini ölene kadar taşıması için seçilmiş, hasbelkader bir yerlerde bir şeyler yapıp sonrasında kovularak falan o şirkete gelmiş, fiziksel olarak atanamayan Demir Demirkan gibi düşünebilirsiniz. Ben bundan sonra kendisine Demir diyeceğim izninizle, tarif edeyim, bir zamanlar saçları varmış ama artık yok, hafif bir göbek, kötü ceketler giyen, kafasının içerisinde çizgifilmden bir dünya olan bir adem. Kısa liste, uzun liste gibi listelerle uğraşmayayım diye kendisine bir çekmece oluşturup, cv'leri de oraya atmıştım, ilgiyi çok seven bu arkadaşa oyun alanı yaratmam gerekiyordu. Gerçi bu oyun her geçen gün daha saçma bir hal alacaktı ancak benim bundan haberim yoktu, henüz.
Önce portaldan kendisine şifre atadım, kullanıcı adı bilmem ne. Şifresi ile giremeyince beni aradı, mühendisti ve bu çok mantıklı gelmiyordu. Yanına gittim, "Demir123 yapmıştım ama şu anda giremiyorum" dedi. Shit. Bana ne söylüyorsun ya, ayarsız tospaha, sonra keşfettik ki yanlış linkten giriyormuş. Sorunu çözdüm, ertesi gün İK'ya izin formu vermek için gelmişmiş de bana uğramışmış, herkes bana aşık şakası yapardım ama yeri ve zamanı değil.
"Adaylar telefonda nasıl tepki veriyorlar, heyecanlılar mı?" sorusu ile hem beni hem ekibi paralize etmeyi başardı mesela. Bir sonraki gün "Nasıl? Güzel cv seçmiş miyim?" diye soruyordu, projenin bitmesine 56 gün vardı ve benim sabrımın o kadar dayanıp dayanamayacağını bilemiyordum. Güzel mi seçmek bakın bu noktada kafamda MFÖ-Peki Peki Anladık çalmaya başlıyordu.
Pozisyon renkli, yönetici seviyesi bir pozisyondu, ilk tur adaylarını görmeye başlamıştık, görüşmeye benimle birlikte girmeyi istedi, moderasyon bende olmalıymış, ona da peki. O yokken adayları ben görüyordum, 2. görüşme için geldiğinde "Sen katılmıyor musun :(" tribi ile karşılaşıyordum. Vay anasını sayın seyirciler. Asistan, "Komiksin Coco, sorular hazırlamıştı ve senin de onu görmeni ve takdir etmeni bekliyordu, yıkıldı." diyordu. Ben şok, ben vefad.
3. haftada görüşmeye ekibini de eklemek istedi, alışılmışın dışında bir uygulama. Sorduğum ilk soru ekibinizde mülakat teknikleri eğitimi alan var mı, bu arkadaşların kendi iş arkadaşlarını seçebileceklerine inanıyor musunuz son olarak direktörün onayını aldınız mı? Arkasından Ceza'nın maykrofon şov yapar gibi hızlı konuşma tarzı ile yanlış işe alım maliyeti nutku attım. Direktörden onay almadan ilerlemeyecektim, istediği kadar iyi niyetli ve kafası high olursa olsun, bu kadar köylülüğü kaldırmıyordu bünyem.
4. hafta adaylardan biri bir mail attı, süreçten çekiliyorum, görüşmede negatif enerji aldım tarzında bir açıklama ile. Acıttı. Demir idiotu adayı olumsuz değerlendirmiş, görüşmenin bitmesini beklemeden pozisyon için neden olmayacağınının sinyallerini vermiş adayı kazanmak için hamle yapmamıştı. Odada olmadığım için adaydan bilgi aldım, Demir'den bilgi aldım, direktörü bilgilendirdim.
Bitti sanıyorsun ama daha bitmedi, o şaşkoloz bir görüşmeye devam ederken ben, ekibini alıp görüşmeyi bastı. Ekip "Coco Hanım, sizi bastık eki eki" diye şaka yapmaya çalışırken adaya "Anladığım kadarı ile yöneticimiz ekiple sizi tanıştırmak istiyor." dedim(çok iyi salağa yatarım, iq'um 156 puan birden düşmüştü). Hınını ya altın gününe çevirdiler görüşmeyi, yok samimi havada geçecekmiş yok bilmem ne, biri telefonuyla oynar, biri bilgisayarına bakar, aday kime konuşacağını bilemez halde... Görüşme sonrası benim yüz ifademden hiçbir şey anlaşılmadığını söylediler, bravo en azından bu kadar zeka pırıltısı vardı.
Siz bizi sevmediniz gibi bir yorum yaptı biri, "Sevmek???" diye sordum. Ne sevmesi ya! Ne sevmesi embesil insan, adayın aklını aldınız strese girdi. "Ben insan sevmem dedim. Zorunda kalmadıkça."
5. hafta yine bir görüşmeye takımıyla girdi, ben başka bir toplantıdaydım, adayı harcamayın uyarısı yapıp diğer toplantıya katıldım. Dönüşte adayın "Nesini beğendin?" sorusu ile karşıladılar. Ben de kuruma - kültüre uyum sağlama durumu, yetkinlikleri, değişim falan, kariyer planı, güçlü yönleri falan filan anlattım. Yaptığı iş bizim işimizden biraz küçük, ık bık, mühendis ama keşke biraz da şöyle olsa falan... Baktım sayıyor da sayıyor paşam, sonuna kadar dinleyip;
Neler arzu ettiğinizi anlıyor ve atomlarıma ayrılıyorum dedim. İstediğiniz bu özellikleri taşıyan bir adayı rahatlıkla headhunt yapar ve bulurum ancak sizin şirketiniz adaya teklif yapabilecek kadar güçlü değil, havuçlarınız sınırlı, elde tutma konusunda ise haliniz... dedim. Yaşlı teyze yani en azında Boğaziçi mezunu olsaydı dediğinde kayış koptu, keşke olsaydı dedim ama HALAMIN DA BIYIKLARI OLSA AMCAM OLURDU, bu pek mümkün değil gibi dedim, nefesimi tutarak ölmeye çalıştım ama ölmedim. 
Aday küsmüştü, bu yetersizlerin verdiği tepkiler adayın ameliyatlı yerine gelmişti, firmanın imajı, işveren markası zımbırtıları, süslü formlar, hazırlanan videolar, memnuniyet anketleri, o havalı görseller, o minnoş lansmanlar at at at at at hepsini çöpe at. Çünkü senin o görgüsüz, o kendini beğenmiş, o delujınıl çalışanların benim A+ mülakatımı sabote etti. Aday süreçten çekilmesin de ne yapsın. Kendini tutmuş usturuplu usturuplu yazmış, ben olsam CEO'ya yazarım, twitter'da yazarım, mülakatta kusarım. Seda Sayan'ın Sen Kimsin! videosunun tiradını atarım. Herkes akıllı olacak.

Bir İK'cının demotive olduğu anlardan biridir aslına bakarsan, adayı aramış bulmuş ya da ilandan bulmuştur, pozisyon kapanmak üzeredir, aday telefon mülakatında süreçten çekilir, iğneli epilasyon gibi bir acı yaratır bu.
Görüşme yapılır, 2. veya 3. görüşmede ayrılmak ister, böyle kapsül gibi, uzaya doğru(atmosferden yani) gittikçe adaylar uzaklaşır, bunun acısı kabak çekirdeği yerken son çekirdeğin acı çıkması gibidir, kekremsi, leş.
En kötüsü teklif sonrasında teklifi reddeden, revize edildiğinde bile reddeden adaylar yüzünden yaşanır. Böyle kayak yaparken ayağını kırmış gibi acıtır.
Son nokta ise her şey yolunda giderken ekipten(İK dışında) birilerinin sabotajıdır. Bu acıyı tarif etmem gerekirse yaraya tuz basmak falan değil bildiğin MANKURT olayıdır. Bilinç falan komple gidiyor, öyle büyük bir acı çöllerde akılsız geziniyorsun. Camooonnn mankurtu bilmiyor olamazsın.





Hayat devam ediyor tabi, benzer hikayeleri yaşayan dostlarım da var. Demir'e ne olduğunu soruyorsun değil mi, bir Güney Afrika seyahatinde düştü, boynunu kırdı ve felç oldu, o pozisyon doldu hatta Demir'in yerine geçti yeni gelen, ekibindeki o iki kıt zekalıyı şutladık, komple değişim iyi geldi missss. Bana Karma yok diyemezsiniz.

Yöneticiler vardır, kafada beyin, kafada saç, göğüs kafesinde kalp.
Yöneticiler vardır, adaya hamile kalmayı düşünüyor musun diye soran nüfus memuru kılıklı.
Yöneticiler vardır, hayatında iz bırakır, sevgiyle anarsın, ölünce üzülürsün.
Yöneticiler vardır, yenge karşısında biraz kılıbıksın galiba diyen.
Yöneticiler vardır, şuursuz, denyo, oç, yöneticiler vardır git iş görüşmesi yap burada seni harcayacaklar diyen.
Yöneticiler vardır, insan taklidi yapan, adaya aday gibi davranan, iyi soru soran, şirketin marka elçisi olan, işini seven.
Yöneticiler vardır iyi halay çeken.
Bir de bu maymundan iki gün önce doğan tipler vardır, sinirlendim yine.

Adaylar süreçten çekilir,
Çalışanlar istifa eder,
En yakın arkadaşlar ölür,
Yetenekler kaçar,
Yetenek olmayanlar şutlanır,
Şişko olanlara her zaman güvenilir ve sırlar anlatılır.

Evet Sevgili İzlek,
Ben Coco, erken dönem ezilmişlerin ve kötü işe alımcılara maruz kalmışların Azizesi ve harikulade Prenses. Umuyorum ki en sevdiğin işi yaparsın.
Sevgiler,
Coco