İzlekler için Sosyal Medya

ınspector clouseau

28 Aralık 2017 Perşembe

Ikigai




Hector Garcia & Frances Miralles - Ölmüşlerinizin canına değsin!



Açılın!!! Kitap önereceğim!!!

Direktör yılın son toplantısını yapıyor, ekibin  yarısı izinli, kalan faniler mecburen monologunu dinlemek zorunda.
Ben demediği zamanlarda ya köpeğini, ya çocuğunu ya da evini övüyor. İlgi çekici kısım  dandik bir diziyi övmesi ile başlayıp dandik sektör analizi, bireysel başarının öne çıkarılmasına karşı oluşu, kendisinden başka birinin odak olmasına dayanamaması, sapiens güzellemesi ile devam ediyor. Buna benzeyen bir yönetici daha hatırlıyoruz, İstanbul'u anlatan Ankaralılar bir zahmet s.kt.rs.n gitsin, bıktık.
Baskılara dayanamayıp son idefix indiriminde Safiye Ayla'nın hayatını anlatan kitabı ve sapiensi alıyorum haliyle. Yetheeerrr, okuyacağım artık alıntı yapıp durma demek istiyorum lakin bana yakışmaz. Amca her şeyi çözmüş, mevcut antropolojik tespitlere, din, ortaçağ, Amerika'nın keşfini ekliyor. Bayılazaaaammm, medeniyetin yiyeceklerin ehlileştirilmesi ile şekillendiğini eklemek istiyorum ama gerek yok, az önce Genel Müdür gömdüm, tiksiniyor benden.
Sonra tekrar kendini övmeye başlıyor, sonra LA övmeye, Miami'ye bok atmaya başlıyor. Tanrılar aşkına dolabında zemzem olan şirketin toplantı salonunda şampanya patlatan tipleriydik. Eğer bir övmemetre olsaydı şu anda limitine ulaşmış olacaktı. En son ekibe mevcut yılın ne götürdüğünü, önümüzdeki yıldan ne beklediklerini sordu, son olarak kendisine geldiğinde işini çok iyi yaptığını(teklif çıkılan adaya teklifi geri çektiklerini söylemelerini istemişti ekipten/adam işinden ayrılmış, expat olarak gideceğinden evini satmış, kız arkadaşından ayrılmış, bir sonraki hafta işbaşı yapmayı planlıyordu ama bu başka bir hikayenin konusu ve sonrasında aman bana ne yeni iş bulsun demişti), her şeyin iş olmadığını, hayatında arkadaşlarının olduğunu, işin kendisini tanımlamadığını, iyi yemekten zevk aldığını, işi ciddiye almamak gerektiğini, daha önce çalıştığı patron şirketlerinde de çok iyi İK yaptığını falan anlattı.
150 civarlarında gezinen iq'um 7,1'e inmişti, soda-kahve seansına geçmiştik ve dudağımın kenarından salyam akıyor, kulaklarım kanıyordu. Mortgage kredisini ödemek için seve seve dünyanın en boktan şirketlerinden birinde çalışıyor ve bunu para için yapmadığını söylüyordu zat. Yaw he he diyordum içimden, yaşam amacın belli, kendini gerçekleştirmek için, yerin belli olsun diye geliyordun işe, evet YK Başkanı'nı o yüzden çok iyi yalıyordun, evet evet çalışmaya ihtiyacı yoktu. Sonradan görmelerin en temel davranış kodlarını gördüyseniz ikigai'ye geçiyorum. Zira anım bu kadardı bitti.

Geçtiğimiz yılın davetlisi olarak gittiği PMB'de Evrim Kuran'ın anlatmasıyla tanışmıştım bu kavram ile, sabah seni yataktan kaldıran şey gibi, çilek kokusu, baharda kuşların ötmesi, kiraz çiçekleri arasında hapşırarak koşmak gibi şahane bir şeydi. Sonrasında kavramı artık tanıyor olduğumdan mıdır nedir bilmiyorum, linkedin'de 7500 paylaşımı daha gördüm. Mistik Doğu'nun harika öğretilerinden biri aslında. Kitap yaşlanırken genç kalanların hikayesini anlatıyor. Su gibi, okurken sıkılmıyorsunuz, evet siz diyorum çünkü tamamen kibarlık. Doğum günü dışında, yaşamdaki her günü kutlayanların hikayesi. Yani bir nevi benim yaşadığım deliye her gün bayram'ın japoncası.

HAYAT AMACI EDİNME

Koçluk falan yapan bilir şekerim, danışan denen fani koça gider, birlikte yaşam amacını bulmaya ve yolculuğa tanıklık etmeye çalışırlar.
Her gün bıkmadan usanmadan suşi yapan bir ustayı anlatıyor, bu noktada bıkmıyorsun İK'dan diyenlere; İK benim suşim demek istiyorum, Weirdos ben suşiye bayılırım you know. Ölene kadar İK, emekli olmak yok.

Bu kitap aslında tam da okuyup, içselleştirip, içindeki fikirler zaten 5700 yıldır sizinle varmış gibi davranmak için ideal bir kitap. Öneriyorum, evet. Sizi küçük fikir hırsızları.

Güzelliği mükemmellikte değil, kusurlu ve eksik şeylerde arayan kahramanınız,
Coco

P.S.: Evet, hala çürük, yamuk elma falan yemiyorum, yok artık.
Yazının fon müziği: Lou Reed'den geliyor İzlekler, Perfect Day rulez.




24 Kasım 2017 Cuma

People Make the Brand 2017


Mekan seçimleri harika oluyor ekibin, önce onu söyleyeyim mesela doğum günümü Fairmont Quasar'da yapabilirim e inşallah gelirsiniz.
Girişte MJ Heal the World duyuyorsun evet, bu doğru organizasyona geldiğinizi gösteriyor.
A+ bir karşılamaya maruz kaldığınız iki organizasyondan biri, diğerini biliyorsunuz en azından ben öyle karşılanıyorum, katılımcı deneyimi diyorum akıllım. Yani, kapının girişinde başlıyor, programda yaşanan sarkmalar tek derdim oluyor kalanı müthiş.

Bu arada geçenlerde benzer bir toplantı yapılmış, bloggerlar davet edilmemiş, sonra düzenleyen kekolardan biri blogger da olan bir katılımcıyı görmüş ve "senin burada ne işin var?" demiş(yuh), olum 1-davetsiz misafir olduğunu düşündüğün kişi ile ilgili durumu böyle mi çözüyorsunuz 2-bu kadar dandik bir organizasyona öyle bir ego oha diyorum ama bu başka bir hikayenin konusu. Komik olmayın ben elbette gitmedim. Influencerım ama bu her organizasyonu varlığım ile onurlandıracağım anlamına gelmiyor. Aeh evet biliyorum siz de bana bayılmıyorsunuz. 

Ekibin motivasyonu yüksek ve işlerini ciddiye alıyorlar. İlgi çekmeyi hiç sevmeyen kahramanınız is back in town.
Evrim ile şirket olarak çalışmıyorsanız eğer kuşaklar, gençler, Romalılar! Konuşmacı olarak dinlemeyi deneyin, Aaron Sorkin dizilerinin kahramanları gibi seri ve takılmadan konuşuyor. Mmmmh herkesin yeteneği başka, tutkusu başka. Harika bir konuşmaydı, Sisyphoslar mı dersiniz, İKaruslar mı, Minoslar mı, 70 yaşındaki insanların 20 yaşındaki gençlerin hayatları hakkında karar vermesi falan mı? Segmentasyonu anneannesinden öğrenmiş, kendisi sevdiğim bir küratör. Hayatı kolaylaştırın diyor, kolaylaştırmak iddialı bir kavram, o öyle kolay olmuyor Sinyorita.
Ortalama bir işte kalma süresi 2,5 yılın altına inmiş, 2000'lerin ikinci yarısında iş görüşmelerinde  x şirkette 2 yıl çalışmışsınız siz de sıkılgansınız galiba huh? diyen avarel kitlenin ağzının ortasına yapıştırmalık bir süre bence. Yaşasın örgütlenmiş esnek çalışan ya da demirbaşa dönmeyen çalışanlar. Araştırmalar paylaşıldı, dünya genelinde çalışanların %15'i şirketine bağlı imiş. Yamulmuyorsam YETENEK KITLIĞI TÜRKİYE İÇİN %16 so derinlemesine uzmanlaşmanın altı çizildi, her şeyden biraz bil fikri çok işe yaramayabilir mini mini bir kardeşler, zenginleşin ama o manada değil.




Çalışan deneyimi tasarımı tarafında 2 önemli soru sordu Evrim, 1-Dayak nedir? 2- Neden atılır? şaka şaka, Are You Cola? dedi.

1-Adayın/Çalışanın yaşamını zorlaştıran şey ne?
2-Nasıl kolaylaştırılır?

Dünya, insan sermayesinin %62'sini geliştirebilmiş yani insan kaynağının %38'ini harcıyor diye de bakılabilir. Şimdi aranızda insanı kaynak olarak görmek yanlış diyenler var, bak cınımmmm sol üst köşede bir çarpı işareti var, lütfen ona bas ve git bundan sonrasına katırlarla devam edeceksin biz ejderhaya biniyoruz.

İşveren Markası dediğimiz hadise vs Çalışan Memnuniyeti ve marka ajanı olması



Evrim gitti, Garanti sunumu ile devam etti konferans. Süresini doğru kullanamayan insanlar bizi yoruyor kıymetlimiz, banka kullanıcıya ya da adaya sunacağı bir app'i önce çalışanları üzerinde deniyormuş sanırım bunun gibi bir şey.

Valentino candır.


Sonra Valentino ayakkabıları ile Claudia Tatanelli sahnedeydi, bir Valentino'yu 3 km'den tanıyan verdi şukusunu. Yetenek savaşı, yetenek kıtlığı falan dinlemek istiyorsanız onu da izleyin diyorum, sahnede güçlü ama o da uzun konuşuyor önceden söyleyeyim.

Avrupa'da yapılan kariyer hedefleri çalışmasında Türk gençlerin önceliğinin iş-yaşam dengesi değil de;
  • Uluslararası kariyer yapmak
  • Girişimci-Yaratıcı-Yenilikçi falan olmak
  • Lider falan olmak

olduğunu gördük, olm vizyonsuz musunuz ya, iş-yaşam dengesini bulmanız lazım bir an önce. Yessss anketlere bakıldığında tam Avrupalıyım lakin lokal sürünüyorum buralarda.






Evet Sevgili İzlekler bir muhteşem organizasyondan daha bildirdim. Elbette dahası vardı ahtapot falan yedim ama size her şeyi anlatacağımı düşünmüyorsunuz herhalde, genel müdür yardımcılarından biri kalp krizi geçirmiş ve ölmüş sanırım, morga gitmem lazım. Aşırı see you.
Unutmadan güzel de bir defterim oldu, kıskananlar çatlasın.

Employee Voice and Silence Board of Directors'unuz
Coco




7 Kasım 2017 Salı

Paşam Aday Yok! Komple Yok!

Aday NEY?

Öncesinde yazının fon müziği Neneh Cherry-Woman & efsane dededen it's man's world
-devam-
Aday NEY??????
Çarşamba sabahı, en vamp halimle ofisteyim, eşek kadar taşlı yüzüklerimden biri, çamur rengi rujum, fönlü saçlarım ve gotik kostümüm ile ortamlardayım. Kahvaltımı yaptım, Hector'un sabah briefini dinliyorum, adaylar gelmiş adaylar gitmiş derken... Bir cisim yaklaşıyor. Bobi cismi, tıknaz, piknik tüp, pepelek bir çalışan, İK'ya saygı duyuyor mülakat sırasında adayı dinlerken yanağını yumruğuna dayıyor. Mülakatın %70'inde adayın yerine kendisi konuşuyor.
-Coco Hanım, biz dün adayı 1,5 saat beklettik, aday gitmiş diyor. Doğru duydunuz, tüm bitchin modumla ofisteyim, ücreti yanlış hesapladılar diye ekibe kızgınken, Willy ve denyo ekibinin mesai sonrasında görüşecekleri adayı 1,5 saat beklediğini öğreniyorum. Tırnaklarımı birinin gözüne geçirebilecek kadar sakinim. Hayır değilim, mantıklı bir açıklama bekliyorum, Hector göz iletişimi ile 'Coco easy mode on, pls' diyor, Hector'u hatırlarsınız 2 eski şirketten, hani papağan beslediğimiz. Konuşmadan anlaşabiliyoruz.

NŞA'da Willy'nin odasına gidip 'Paşam Aday yok!' falan diyen bir tipim ya da 'doktor ameliyathane hazır.' şakası da yapıyordum lakin bugün ilişkimiz maslahatgüzarlık seviyesine çekilmişti. Ben olayı İK yetkililerine ilettim, gerekli mailleşmeler, kınamalar yapıldı. Olur böyle şeyler dedi direktör. Olur mu? Coco'cum senin de standartların çok yüksek, mükemmeli istiyorsun sonra yüzün asılıyor. Lan tüm İK kariyerim boyunca ücret teklif edilen bir adayın kabul ettiği teklifin aşağı çekildiğini görmedim, acaba ondan olabilir mi yüzümün asılması??
Sorunun üzerinden 1 hafta geçti, ekip yurt dışında, acil bir maile cevap vermem gerekmediği sürece Willy'e dönmüyorum. Direktör, istediğin kadar melet dedi, direktöre hiç güvenmeyin yarın gelip 180 derece dönebilir, ayrıca öküz olan bir yönetici melemeyemez, böğürür.
Koridorda yürürken zebaninin geldiğini söylüyorlar, ilginç, vaktinden önce gelmiş, kesin saçma bir pozisyon için, karşılaşıyoruz, referanslı adaylar var, olumlu değerlendirdiklerinizi görebiliriz diyorum, mesafe uzay. Siz tonunda üst perdeden konuşmak iyidir. Bekletilen adayı ile tanışmak istiyor, hata bizdeydi toplantıdan çıkamadık deyince yapıştırıyorum e beni arasaydınız, ebenizi arasaydınız!... Pazartesi gününe kadar yokum, Hector size eşlik edecek diyorum, her şeye evet diyor, gitti aslan geldi kitty, programımı biliyorsunuz ben size uyarım diyor. Vay anasını bundan sonra bana Aslan Terbiyecisi deyin zira sirkte çalıştığımı biliyorsunuz.

Willy kadın adaylar için işte bayanlar çocuklu olunca çok da işe odaklanamıyor falan dedi. Willy'e göre bayanlar çiçektir, her bayan dediğinde kadın diye düzeltiyorum. 1,5 saat beklettiği aday(kadına bir isim bulamadım) tekrar görüşmeye geldi(oha) 2 çocuğu var ben kongredeyken görüştüler. 

Görüşü: Coco Hanım, teknik olarak iyi işler yapmış, farklı alanlara dokunmuş, iletişimde iyi, potansiyel görüyorum. Evet evet evet bebeğim çok iyi gidiyorsun lütfen bu cümlelerin ardına bir AMA gelmesin.
Geldi.
Ama yani 2 çocuğu var, şirketimizin dinamiği farklı, iş arayışı aktif ama yoğun değil... Eeeee dedim senin de saçlar dökülüyor Sezar gibi öne tarıyorsun ayrıca kepeklerin yeleğinin üzerine dökülüyor biz bir şey diyor muyuz? Zaten toplantı uzadığı için b.k yemiş adayı bekletmişti. Adayı eleme nedenleri arasında gut feelings falan oluyor bazen, hayret gut feelings de yoktu. Bu feelings tanışma toplantısından beri ağzında etkilemek için mi kullanıyor ya da çok fazla mı CSI dizisi izledi bilemiyorum lakin biraz daha zorlarsam kabul edecek ve referansa doğru gidecek gibiydik, evet hala ona kızgındım. Stres testi yaptık fena mı demişti ve pişmiş kelle gibi gülmüştü bir gün. Dostum sen ve ekibindeki kimse stres testi için eğitilmemiş o dediğin asma kabağı o da anca sahada olur bir İK'cı olarak kaygılarımı size sunarım dedim. 

İkna için üzerine ilgili müdürü saldım, Bobi tut!!! Hamlesi denir buna. Bobi gitti, adayın teknik anlamda çok donanımlı olduğunu söyledi... sonuç ücret çalışılıyor. Benim umudum adayın teklifi reddetmesi yönünde. 
Neyse bu sabah geldim, 18 aylık bebeği olan çalışan(evet doğru tahmin hanım birey) bebek hastalandığı için toplantıya katılamamış, müdürü bununla ilgili mail atmış, bu davar Willy de fyi diye maili bana atmış. Neyim ben? Sınıf başkanı? Fak yu Willy. Fyi al da saçına sür. 




  • Bayan çalışan değil, kadın çalışan hatta keşke elinizden gelse de cinsiyet konuşmasanız. 
  • Çocuğun var mı? Çocuk yapmayı düşünüyor musun? Kocanın yatakta performansı nasıl? Değil. Ne zaman işbaşı yapabilirsiniz? Şirketimizde kreş uygulaması bulunuyor, aile içi danışmanlık için de X programını tercih ediyoruz. 
  • Doktora gitmek için izin alıyorsun ama bunun bedeli hafta sonu çalışman ya da akşam mesaiye kalman gerek değil, insani bir ihtiyaç, geçmiş olsun, sana yardım edebileceğimiz bir şey var mı? 


Eyyyyyyyyyy Annesi en mesleği icra eden insan. Lütfen biraz geliş.

Tamam, sinirlenmedim. Sorun yok. Git 2 gün kadın gücü, kadının iş hayatında etkin rol alması, liderlik zart zurt dinle gel bu ayıların arasına bayan değil bayan sensin anlat. Monako herif bana Abi diyor hangi vizyondan bahsediyorum ben size acaba.

Geçen gün İK direktörü adaydan bahsederken 'tombik' dedi, yalnız bu dil kullanılmaya devam edecekseniz ben toplantıdan ayrılacağım dedim. Kadın yönetici!!! Kadınlar da ayıdır arkadaşlar, İK'cılar da, hele bir de Kadın İK'cılar var ki evlere şenlik. 

Size şirketin küçülmeye gittiğinin ipuçlarını gözlemlediğimi anlatmış mıydım? Ama bu başka bir hikayenin konusu. 

Hepinizi Kadın bir çalışan Prenses olarak hafif bir baş selamı ile selamlıyorum. Kölelik kalkmadı mı ya?

Öperler


22 Ekim 2017 Pazar

Gelirse Ekim'e

Sevgili Günlük,
Yazının fon müziği: Mehmet Gürel-Umrumda sonlara doğru Pink Floyd-Fearless olacak.

Duygusal yüklerimden kurtulmaya çalışıyorum. Her yıl ocak ayında insanlık ünlü birileri öldüğü için yılın kötü başladığını söyler ve b.k atmaya başlar, ben de ya ne alakası var kardeşim diye itiraz ederim. Her yılın bir adı, bir amacı falan vardır. Mesela 2015 geri dönüşüm, 2016 sadeleşme, 2017 dönüşüm, 2018 destroy falan... Yok dönüşüm falan. Hep kötü haber hep kötü haber. 





Bakın neler oldu Ekim'de, sırayla gelin değil yuvarla gelsin modu: 

  • 2 günlük bir kaçamak tatil yaptım.
  • 4 kilo verdim.
  • Elenor Teyzemin(Hani Latife Hanım tarafından büyütülen, evet o Latife) pankreas kanseri olduğunu öğrendim az önce, 94 yaşında, ah ne zariftir bir bilsen.
  • Roksan Teyzem de göğüs kanseri imiş, üzüntüden arayamıyorum. 
  • Kuzenimin 1,5 yıllık evliliği sona eriyor, eşi o yurt dışındayken dolaptaki makarnaya kadar evi boşaltmış. Onu toparlamakla meşgulüm. 
  • Dedeme KOAH teşhisi kondu. 
  • Büyükannem yoğun bakımda. 
  • Çikolata fabrikasındaki kedi kaçtı. Tavuskuşu da öldü. 
  • 2 adayı Willy yüzünden kaybettik, bir sosyal medya krizinin eşiğinden döndüler/çünkü şirket benim şirketim değil. 
  • Servis beni almadan gitti, tüneldeyim diyen şoföre Bravo deyip telefonu kapatınca alınmış, akşam "Coco Hanım hiç oluyor mu böyle?" dedi. Ne cevap vermeli bilemiyorum. Tünele giriyorsun sesin uzaklaşıyor???
  • Can aradı, evleniyorum bir şey diyor musun diye sordu, valla bol şans dedim. Ertesi gün evlenecek bir adamın eski sevgilisini araması da biraz denyoluk ve fazla Amerikan filmivari bir hareket diye düşünüyorum. Mutlulukta ve sağlıkta diye evlilik yemini yazan birine cevaben ajandamın uygunluk durumuna göre dediğim için mi?
  • Eğitime gittim...
  • Görüştüğüm iki aday arayıp teşekkür etti, görüşmeden aşırı memnun kalmışlar, 3 tane de çiçek geldi, valla müthiş. 
  • Geri zekalı müdürlerden birinin kadın tutkusu nedeni ile görüşmede salyası aktı, i mean literally, herifin ağzının suyu çenesine kadar indi yea, bu ne iğrenç görüntü. Leş gibi de kokuyor zaten. 
  • Koku demişken yeni bir asistan aldılar, kokarca kontenjanından. Burnumu bir süredir hissetmiyorum. 
  • Burçlar konusunda saçmalayan müdür ile yemeğe çıkmak zorunda kaldım, ben ikizlerim ya ondan meraklıyım deyince, ne alaka şimdi, ben oğlakım ve aynı meraktan bende de var, irrelevant, o değil de iq kaç dedim. İK ekibinde 4 adet oğlak var, bu kadar salaklığı kaldıramıyoruz minnoşlar. 






Daha başıma ne gelebilir diye sormuyorum. Lisans eğitimim sırasında Sonny ile ayrılmıştım, en yakın iki arkadaşım farklı okullara gitmişti, daha başıma ne gelebilir diyerek göklere soru sorduğum gün evim soyuldu. Şimdi de sormuyorum. 
Ne gelebilir ki, kasap kılıklı genel müdür ile koridorda karşılaşırım selam vermez, varaklı asansöre binerim ara katta kalır, yangın çıkar tavandaki sistem çalışmaz, aday görüşmeye gelmez, gelir ama başka bir şirketin teklifini kabul eder, dünya üzerinde 2. en çok çalışmak istediğim firma ile görüşürüm süreç hakkında bilgilendirmek yerine ölü taklidi yaparlar. 
Ekibin hazırladığı projelerin hepsi askıya alınır, maliyet odaklı yaklaşım sayesinde tüm işe alımlar durur, headhunt yapmaya çalıştığın eski şirketteki aday teklifi reddettiğini whatsapp'tan bildirdiği için direktör odana dalar falan. Ay çocuklar hatırlatın da bir ara size eski şirketten kilit noktadaki 12 kişiyi transfer ettiğimizi ve keltoş ceo'nun masa telefonundan arayıp delirmesini anlatayım.

Valizim dolu yine aşklarla, acılarla...

Olayımız, insanı, insana, insanca, ikaca, ikirciklice anlatıp bir hayatı paylaşmak. Bu kadar yük ağır gelince kendimi en yakın Cadılar Bayramı partisine attım. İnsanların dertlerini dinleyeceğim ama bir süre ölü taklidi yapabilirim. Mezarımın taşına iyi fikirler bu mezarın içinde yazsınlar. 
Üzerimde bir prenses kostümü, elimde martini kadehi ile sizleri selamlıyorum. Unutmayın, herkesi kurtaramazsınız. Ayrıca çok ünlü bir arkadaşım olan RMO'nun da dediği gibi "Giyilmemiş kıyafetler yaşanmamış hayatlar gibidir.". O nedenle dolaptaki prenses kıyafetlerinizi giyin, kitaplarınızı okuyun, eskimiş çoraplarınızı atın, her sorunu çözmeye çalışmayın, o tatile gidin, o yemeği yiyin, o sevgiliyi öpün, o kalbi kırın, o şovu yapın. 
Hayat kısa ve süper kahramanların da kakası gelir. 

İKarus'unuz,
Coco








23 Eylül 2017 Cumartesi

Burçlara Göre Meslekler!

Tanrı Aşkına Jonathan! Kova burcu olmayan İK'cı olamaz!!! Kova Burcu muymuş? Burcu burcu muymuş?
Ben bu geyikleri en son 6 önceki şirkette bıraktım sanıyordum. 2000'lerin ilk 10 yılı tamamlanmış, ABD'den çevrilmiş makalelerde iş hayatına dair dandik ve bilimsel çıkarımlar Orta Anadolu ve İstanbul iş hayatına monte edilmeye çalışılıyordu. Pek fazla şey değişmedi, yıllar sonra infopicler, bloglar, kitaplar yine Türkçe'ye bir şekilde çevrilecek popüler Amerikan yönetim akımlarını yerelleştirmeye çalışacaklardı. Psikolojik ve sosyolojik açıdan uzman geri dönüşü almak o kadar kolay değil Küçük Hanım. 
Cosmo'dan sevgilinizi etkilemenin 10 yolu, en popüler burçlar, vatka is the new black okuyan nesil toplaşsın. 
Ne olmuş ne bitmişse bu Anadolu'nun bağrından kopup gelmiş, Boğaziçi, İTÜ falan bitirmiş 30'larının ikinci yarısından olan yöneticiler ne yapsak da ayrıksı gözüksek kaygısıyla saçmalamaya başlamıştı. Suyun içine tarçın koyma, kiviyi kabuğu ile yeme falan hep bu dönem. Yine İK yapıyorum o zamanlar, mostly performans yönetimi biraz işe alım. 

Teftiş Dep.'da George Costanza kılıklı, mühendis kökenli bir birey var, 6 ay sonra şutluyoruz, şirket bilgisayarında çıplak fotolarını kaydetmiş elbette bu başka bir hikayenin konusu. Açık pozisyon dediğimiz 1 kafa sayısı için 10'larca teftiş profesyoneli görüyoruz. Adamın eleme kriterlerine bakıyoruz zira yetkinlik değerlendirme hak getire. Fazla renkli, çok coşkulu, burcu aslan olmaz. WTF O_o 
İK Müdürü ile haftalık toplantıdayız, pozisyonların üzerinden geçiyoruz çünkü biz plazada pozisyonun üzerinden geçeriz, toplantı set ederiz, concernlerimiz olur, park ederiz... Bunların hepsini Plaza dili ve edebiyatı yazılarından hatırlarsınız. 


İK'cı dediğin kova burcu olmalı dedi, belli ki hafta sonu eki falan okumuştu bir yerden. Hımmm demek kova, bakalım panomuzda kova var mı? Zoooooonk yok, elimizde oğlak var. Bildiğimiz ünlü kovalara bakalım, matematik dersindeki havuz doldurmaya yarayan kovalar, kafa güzelleşsin diye kullanılan kovalar, kaleci kovalar ve bir de olmayan başarılı ve İK'cı kovalar.


Klişelere kafam girsin ama bu saçmalık neredeyse bir on yıl sonra hala değişmeyecekti. Jonathan geldi, İTÜ takıntılı direktörün pozisyonlarına bakıyor. Adam tam bir kılçık, profesör daktır Tarhan Tarhana.
Şirketin içinde MIT tshirtlü Hintliler fink atıyor, Japonlar her seyahat dönüşü naneli çikolata getiriyor, Hattori Hanzo bilmeyen zincirli kılıçlı bir manyak var, şehir dışından İstanbul'a gelen bir başka kıro odasındaki tv'nin digiturk paketine üyeliğinin bitmesiyle olay yaratıyor, yetenek yerine bilimum saçma şey aramaya devam ediyorlardı(Kirli sakal hafif sinyır İtalyan, güdük Koreliler, şüşko Çinliler, kuralcı Alman, kırmızı yanak İngiliz, ayarsız Iraklı, nerd Brezilyalı'yı ayrı tutuyorum-şirket değil Birleşmiş Milletler ofisi). 

26. katı su başmış, elektronik aletlerin çoğu pert olmuş, yeni başlayanların maili tanımlanmamış, bilgisayarları gelmemiş, hoş geldin kitlerine bakıyorlar... Herkesin işi acil, tüm pozisyonlar kapanmalı ama Strateji tarafına alınacak kişi Koç burcuymuş. Koç burcu olmazmış, neden çünkü kendine rakip istemiyor barzo, koçlar lider olurmuş, inatçıymış, ekibindekini yetiştirmiyor, ücret skalasında minimum teklif kabul edilsin istiyor, deneyim istiyor, okul kriterine uysun istiyor ama KOÇ burcuymuş olmazmış. Mülakatın birinde adaya "Cv'nizde yer alan doğum tarihi doğru mu?" sorusunu sorduktan sonra "Hiç de aslana benzemiyorsunuz, aslan olmak zor olsa gerek." demiş. 


serenity now
Bu ne cüret ya???!^@^ Arkadaşlar bence siz hiç dayak yemediniz, tekmenin tadını yiyen bilir isimli özlü sözü size hatırlatmak isterim. Kendisinin bir uçak kazasında 3'lere 5'lere 7'lere karışmasını diliyorum. Karısı eski İK'cıymış, söylüyorum Ankara'da dandik bir danışmanlık şirketinde ik asistanı falandır o, kadına da başı sağolsun dileklerimi şimdiden yolluyorum. Valla aşırı üzüldük, çok acayip bir kayıp, kimse burçları kendisinden fazla takip etmezdi, evet. Bunu niye anlatıyorum: Hani İK çok rerörerörerörerö diyorsunuz ya, Monako adamların/kadınların kaprislerini yönetmeye çalışmaktan İK yapamayan bir kitle var. İdari işler arabam beyaz olsun, direksiyona tespih takamıyorum diyen tiplerle uğraşıyor mesela. Eğitim eğitime gelmeyen, eğitim odamda yapılsın diyen tiplere hizmet vermeye çalışıyor, işe alımcıların belasını vermiş zaten Gök Tanrı, koç burcu olmasın ama gece düzenlenen alternatif partimize gelsin. 

Neyse ya onu yapanlar yıldız haritasına bakıp mali tablo analizi de yaptırdı. Kime neyi anlatıyorum. Helikopter geldi ben gidiyorum, zaten kahvaltıda yoğurt ve amaranth yedim moraller bozuk. 
Unutmadan burçlara göre en iyi meslekler;
akrep: porn star
kova: kanatlı hayvan yetiştiriciliği
balık: tır şoförü
aslan: revü dansçısı
yengeç: turizmci
terazi: diyetisyen
boğa: matador
yay: masör
ikizler: balet
.
.

oğlak:
Company Culture Ambassadorunuz
Coco



17 Eylül 2017 Pazar

Acıların İK'cısı

Oldukça zor. 



Günaydın Bayan Pazartesi
Guyz, unutmayın, fox Management seven foxtur. 
Bugün aday motosiklet otoparkı olup olmadığını sordu, ağlayarak yolcu ettim, ne güzel insanlar var. 
Varaklı ve normal iş insanlarının kullanamadığı asansörün önünde bekliyordum, sarsıntılı bir sabah yolculuğu sonunda midem burnuma kadar gelmiş, açlıktan varakları kemirecektim. Günlerden Pazartesi, en sevdiğim gün. 
-6'ya inip mutfakta tost yaptırdım, tost aşırı sağlıklı bir şey çünkü içinde soğan yok. Ve benim acilen Mail'lerimi görmem gerek, saha mühendislerinden biri cuma günü çemkirmiş ben de öyle çemkirilmez al sana ayar diye sanatsal bir cevap dönmüştüm, cc'de direktörleri falan you know zorda kalmadıkça bcc queen olmuyorum. 55 dakika önce varıyoruz A noktasından B'ye, bir yerden başlamalıyım. Asansör sırasındayız, yaşlı kategorisi, saçları boya, dişler Mustafa Sarıgül bir amca zor bir gün diyerek sessizliği bozuyor, neden? Çünkü sessizlik insanları rahatsız eder, hep konuşmak isterler... Amcaya dönelim, Pazartesi, sendrom falan... Yooo diyorum, benim en sevdiğim gün, yeni başlangıçlar right? diyor, alakası yok, bence en müthiş gün diyorum, öğleden sonra yine karşılaşıyoruz. Ekibim şaşkın, fortress of solitude makamım olduğu için, 16.kattaki bu amcayı nereden tanıyormuşum, Ada'm niye benimle bu kadar hararetli asansör konuşması yapıyormuş ve Feza'ya doğru yükselmeye devam. Bir sonraki kat cennet, o varaklarla başka bir şey olması imkansız. 
Bünyenizin kabul ettiği işler yapın, iyi düşünüp iş tekliflerini kabul edin. Bana göre hava hoş, benim işlerimi arkadaşlarımın bulduğunu size söylemiştim. 

Toleransınız nereye kadar?

Bir defasında o kadar uzak bir işi kabul ettim ki, yani ne ürününü kullanırım, ne şirketin önünden geçerim o kadar bana uzak bir marka... Haliyle bir şeylere katlanma, bazı şeyleri görmezden gelmeyi beraberinde getirdi bu karar. Alternatif maliyet de cabası, her seçiş bir vazgeçişti, ekonomi derslerini hatırlayınız.
Peder Bey "Madem o kadar süpersin, neden sürekli çalışmıyorsun?" diye sordu. Sürekli aynı insanlarla çalışmak mı, aman Tanrı'm bu olsa olsa Antik Yunan'da verilen bir ceza olurdu. 
Tabii Peder Bey bana bu soruyu sorduktan 3 gün sonra çok sevdiğiniz şirketlerden birinden iş teklifi aldım asdafagahaja ama bu başka bir hikayenin konusu. 

KİMSE YOĞURDUM EKŞİ DEMEZ PRENSİBİ

İç mekan, gündüz, yer toplantı salonu 3 İK'cı, biri direktör, 1 müdür, uzman ve ben. Klasik iş görüşmelerinden farklı, sonuca dönük konuşuyoruz, kendini biraz daha tutamasa ofise geçelim ve sen hemen başla diyecek. Ben de ajandamdaki boşluklara bakıp 2 hafta sonra olabilir, onun öncesinde takvimim dolu diyeceğim, sadece doktor kontrolleri var düzenli yapılması gereken. Konunun bu kadar acil ve vahim olması nedeniyle beni buldular, b.k püsür işleri temizleyip, çukur seviyesi İK imajını hızlı bir şekilde toplayacağım. Müdürünün 2 katı maaş alacağım, ağlamak yok.
Vaat yok, durum değerlendirmesi yapıyoruz, sosyal medyadaki şirket algısı ve 1 numarayı halkımızın sevmemesinden bahsediyorum, dersimi çalıştım. Ben de ilk geldiğimde öyle düşünüyordum ama burada çok özgürüz diye sallıyor. Hep aynı terane, bizim şirketimiz başka, bizdeki problem çok başka. Yahu nasıl başka olabilir, senden önceki ekibi komple kovmuşlar, şanınız almış yürümüş, işe alım süreçleriniz lağım çukuru... Sonra Coco bir ayda 100 kişi işe alabilir misin? (Hold for applause, hold for applause and fade out)

•Çok iyi düşünün, bireysel imajınıza katkıda bulunmayacak şirkette çalışmayın, motivasyonunuz para ise bunun açıklamasını da iyi yapmanızı öneririm, elbette benim anlattıklarım ne iş olsa yaparımcıları kapsamıyor. Farklı dünyaların Prensesleriyiz, demiştim size.
•Yakın bir arkadaşımın çalıştığı şirketten haber geliyor. O kadar hükümet yanlısı bir şirketti ki liderlik sunumunda dombra çalmışlar. Bu haberi aldığımda karnıma ağrılar girdi, kendinizle başbaşa kaldığınızda sorgulamayacağınız işler bulun lütfen.
•Veya yıllar sonra başka bir şirkette CEO'nun bardağıyla su içmeyin sizin yeriniz ayrı onunki ayrı, yönetim katında işler karışık. 
•Bir bankada danışmanlık yapan arkadaşım bir gün GM ile toplantıya giriyor, kahve istiyorlar GM'ye Attila'nın zırhı gibi, Memlük askeri başlıklı gibi bir fincan geliyor, kalan sıradan konuklara Kütahya porselen fincanla servis ediyorlar. Daha sonra bu öküz GM'ye kurumsal kültür, imaj, kıçı başı toparlama eğitimi aldırıyorlar.
Yemekhaneye gidiyorsun, yöneticiler için ayrı bir bölüm, kalan beyaz ve mavi yaka için tabldot fabrika düzeni sonra vay efendim arkadaşlar bizler bir aileyiz ama siz beslemesiniz hatırlatmak isterim.

Elbette bunları hiç sorun etmeyen insanlar var(♠️) onlar en asil duygunun insanları. 

İşe başlıyorum, "Bizden ne bekliyorsun?" dediğinde bir bilgisayar, bir masa ve bir de telefon, bunları veremeyecekseniz evden çalışabilirim ama raporlama beklemeyin ben mac kullanıcısıyım uğraşmam diyordum. 
-Evden çalış diyor, mis,  sonra telefonda CEO'nun beni şirkette görmek istediğini söylüyor, okeay, adamla hiç tanışmıyorum ama bardağı bu kadar önemli olan bir adam Allah gibi bir şey olmalı. 

Görüşmenin ortasında direktörün odaya dalıp "CEO rapor istiyor." demesini mi anlatayım, direktörlerden birinin adaya ayrımcılık körükleyen sorularını mı, kendisini Allah'ın aslanı sanan kılıçlı manyak direktörü mü anlatayım bilmiyorum.
-Görüşmedeyim, gelemem diyorum, aday bakakalıyor, devam edelim lütfen, bu sahne için de sizden kişisel olarak özür diliyorum diyorum. Normal hayatımda özür dilemeyen ben kalp atışı hızımı yavaşlatmaya çalışırken, başkalarının yerine özür diliyordum, vallahi müthiş. 
Bu kadar saçma olay yaşadıktan sonra efsane bir iş teklifi alacak ve musmutlu şeker topağı hayatıma kaldığım yerden devam edecektim, evrenin çalışma şekli buydu süper kahraman olunca her şey lineer ilerlemiyordu. Pişman değilim, işin güzel eğlenceli tarafına bakıp gizlilik sözleşmesi ile hayatıma devam ediyordum. 
Neyse sonra anlatmaya devam ederim şimdi evdeyim ve üstü kurumsal altı şort halimle adayla FaceTime görüşme yapacağım. 
Unutmayın; efsaneler ölmez, iş değiştirir.
Kariyer Şansölyeniz ve acıların İK'cısı,
Coco


21 Ağustos 2017 Pazartesi

Ne Haliniz Varsa Görün diyen Beyaz Yakalı




Merhaba Sevgili Günlük,
4 gündür evdeyim, müthiş bir şey, film izliyorum, yatıyorum, uyanıyorum, film izliyorum, diyet yapıyorum, endokrinolog fırçaladıktan sonra inadına çikolata yedim. Diyetisyenini hayal kırıklığına uğratamazsın Coco dedi, ya iyi de hayal kırıklığına uğratmak isteyen kim ki?

İsyan ettiğim  bir günde yeter artık öyle bir iş gelsin ki burnumu ekrandan kaldırmayayım diye göklere seslenmiştim, gökler meğer dinliyormuş beni. İnsan üstü bir tempoda çalışıyorum, aslında bu çalışma isteği sürekli yaşanan büyükanne-büyükbaba dramalarından kaçış için, gecenin 12'sinde kedi gardrobun üzerine mi çıkmış diye bakan yaşlı insanımız sandalyeden düşer ve ölüyorum diye arar.
Geniş ailemin en sevdiği şey ilgiyi üzerlerine çekmek; bunun için kafalarına göre ilaç alıp kendilerini zehirlemeleri, düşüp kaburga kırmaları, çiftlikteki atın kaçması, bahçeyi yabani hayvanların istilası gibi fantastik olaylar sonrasında beni aramaları gecenin o vaktinde ambulansı farklı bir şehre göndermeye çalışmak falan...
Haha! müthiş, fırtına başladı, gri bulutlar en sevdiğim. Neyse konuya geri dönelim, nasıl bir içtenlikle söylediysem gerçek oldu, benden başka bu amelasyon işleri yapacak 6 torunları daha var, zaten Ankara'dayım zırt pırt amele amele tiplerle takılıyorum. Kendi kişisel rekorumu egale etmeye devam ediyor, ekipteki hırslı küçük kıza gol üzerine gol atıyordum.
Not alın, bir ekipteki en sinir bozucu şey ekipteki insanların farklılığı değil, farklılık güzel, değişim arzulanır, hız gerekli olan. Benim uyuz olduğum ise acil kodladıkları işi 11. günün sonunda hala alamamış olmak, hatırlatma göndermek, hesap soran direktöre ekibin ile ilgili sana söylemem gereken bir şey var deyip olağan mavi halimle cevap vermem, iç müşteri İK'cılığı zor beah. This!is! Sparta!
Yöneticiye eskale edilecek işler diye bir listem yok, so ben de bir yöneticiyim, kamoooonnnnn aynı anda 9 işi birden yapamazsın. Hatırlatın da size bir ara 9 karpuz taşımaya çalışan  minnoşun hikayesini anlatayım. Sonunda yetkileri elinden alınıp başka bir birime rotasyona gitti. İşte bu artistlik yapan beyaz yakalının aşırı acıklı hikayesi idi.

Okuyarak veya dinleyerek insanların deneyimlerinden kendimize ders çıkarsaydık, hatta bir adım öteye gidip bunu davranışa falan çevirseydik harika olurdu. Yarışın güzelliğinden çok kazanmanın hazzı ile motive edildik biz. Önemli olan yarışmaktı ifadesi klişe olarak lügatımızda yerini aldı. 2 dil biliyorum, bir sürü iş yapıyorum, canım senin işin bende yarın gönderiyorum hatta bu akşam bilgisayarında canım... Rekabet sevmiyorum ben ya, aşırı sıkıyor beni, takdir edilmek herkesin hakkı.

İş çıkışı Zübeyde almaya geliyor, Zorlu'ya gidiyoruz, yemek sonrası gezinirken Remzi'nin önünde önce kalemlere sonra da kitaplara takılıyorum. Tedavi görmeliyim, kitap almazsa ölecek hastalığım terminal hastası seviyesinde, idefix indirimleri yetmez gibi gördüğüm her yerde kitap alıyorum. Onlardan birinde ilgimi bir şey çekiyor. Kitabın adı;
İran Masalları
On derviş bir kilimde uyurken, iki padişah bir dünyaya sığmaz diyor girişinde, anlamlı. İlgimi çekmesinin nedeni, üzerindeki figür, renkler falan. Derleme bir eser, yıllar yıllar içerisinde söylenegelmiş kısa-uzun masallar var içerisinde. Favorim ise Nuşirevan'ın Mezarı. Olm Coco uzun anlatıyorsun diyenin ağzına kürekle vururum bak.

Halife Harun Reşit, İran'ın gelmiş geçmiş en ünlü kralı Nuşirevan'ın mezarını ziyarete gitmiş. Mezarın duvarları altın mücevherlerle kaplıymış, kral mücevherlerle kaplı bir tahtta oturmuş vaziyette yerleştirilmiş. Harun Reşit kralın giysilerine dokununca toza dönüşmüş, bunun üzerine kendi kaftanını mevtanın üzerine yerleştirmiş. Mezarın üzerinde yazılar olduğunu görmüş, Pehlevi dilini öğrenmiş din adamlarına bunu tercüme etmelerini söylemiş. Mezarda şunlar yazıyormuş;

"Bu dünya geçicidir, bunu akıl edenler en bilge olanlardır."
"Ölüp gitmeden bu dünyanın tadını çıkarın."
"Sizden aşağıda olanlara, sizden yukarıda olanlardan görmek istediğiniz hürmeti gösterin."
"Kendi talihinizi aldatmaya kalkmayın."
"Emeğinizin karşılığını alın, ne daha azını ne daha fazlasını."(mmmh değişir)

Harun kralın yüzük parmağında koyu renkli bir yakut görmüş, üzerinde de şunlar yazılıymış;

"Zalimlikten kaçın, iyi çalış, aceleci olma."
"Yüz yıl da yaşasan ölümü bir an unutma." Kral biraz şeymiş galiba...
"Bilgelerin toplumunu her şeyin üzerinde tut."

Sağ kolunun etrafında altından bir şerit sarılıymış, ve evet bildiniz üzerinde yine yazı var;
"Yıllardan birinde, Adean ırkından Muhammed inancını taşıyan bir halife, yanında 4 iyi ve 1 kötü adamla mezarımı ziyarete gelecek. Bu prens beni onurlandıracak, bana iyilik yapacak, ona verecek bir şeyim olmasa da bana yeni bir cübbe giydirecek, evine doğru yola çıkacak fakat yanındaki kötü bir adam ona ihanet edecek. Allah bana yaptığı iyilikler için bu adama soyumdan birini göndersin, bu hain yoldaştan da intikam alsın.
Bunu okuyan halife/prens tahtın altına eğilmiş, avuç içi kadar bir yakut üzerine yazılı satırları görmüş(Rkadaşlar görüyorsunuz yazmak önemli), yazılar da silahlar, altınlar, mücevherlerle süslü kutuların bulunduğu bir yeri anlatıyormuş... Bunları halifenin bana yaptığı iyiliklerin karşılığı olarak veriyorum, hazineyi alsın ve mutlu olsun.
Mezardan ayrılırken veziri demiş ki: "Ey inananların efendisi, bütün bu kıymetli taşların bu ölünün yanında ne değeri var, yaşayanlara faydası olsun, izin ver birazını alayım." Prens öfkelenmiş "bu istek bilge bir adamdan çok hırsıza yakışır." demiş lakin herkes uzaklaştıktan sonra vezirin uşağı Nuşirevan'ın yüzüğünü parmağından alıvermiş. Haliyle prens olayı anlamış, üzerinin aranmasını istemiş, mezara gidip ölü kralın yüzüğünü, ölü parmağına geri takmış. Farkında mısınız insanların başına yüzük yüzünden hep kötü şeyler geliyor...
Harun Prens mezardan çıkınca ileride burayı merak edenlerin bulamayacağı şekilde yıkılmasını istemiş.
Kralın tarif ettiği yere gidip kendisine hediye edilen altınları, silahları ve mücevherleri ve madalyonu bulmuş, bunları Bağdat'a göndermiş. Hazinenin içinde 5 köşeli, değerli taşlarla bezeli altın bir taç varmış(kıymetlimissssss), tacın her köşesinde önemli nasihatler yazılıymış.

I. yüz
Kendini bilenlere selam olsun.
Başlamadan önce sonunu düşün, ilerlemeden önce nasıl geri döneceğini düşün.(K2 dönmek kolay değil)
Kimseye sebepsiz yere acı verme, herkesi mutlu etmeye çalış.
Gücünü başkalarına zarar vermek için kullanma.
II.yüz
Bir şeye başlamadan önce başkalarına danış, işini acemilere bırakma.
İyi bilinmek için yaşa ve şans istersen iktifayı/yetinmeyi öğren.
III.yüz
Kırılanana, çalınana, yanana, kaybolana üzülme.
Kimsenin evinde kimseye emir verme, ekmeğini kendi masanda ye.
IV. yüz
Kibarlığı bilmeyenle iş yapma.
Hükümdarlara karşı dikkatli ol, onlar parlayan ve yakan ateş gibidir.
Kendi değerini iyi bil, başkalarına sen de aynı şekilde değer ver, talihi senden iyi olanlarla yarışma.
V. yüz
Krallardan, kadınlardan, şairlerden kork.
Kimseyi kıskanma, başkalarının hatalarını arama.
Mutlu olmaya çalış, öfkeden kaçın, yoksa hayatın acı ile geçer.
Öfkenin kölesi olma, her zaman uzlaşmaya açık kapı bırak.
Giderin gelirini aşmasın.
Bir fidan dik, yoksa kesecek bir ağacın olmaz.
Taç değil İskenderiye Kütüphanesi dediğinizi duyar gibiyim Sevgili İzlek, az sabır bitiyor.
Prens hazineden çok bu nasihatlere sevinmiş, garibim ya ne minnoş bir prens, vezirin uşağına ibretlik ceza verilmiş. Unutmadan, prens madalyonu da boynuna takmış. Kral son bir değerli not daha hazırlamış, madalyonda bittabi... Prens eğilmiş ve yazıyı yüksek sesle okumuş; İMAM HATİPLER KAPATILSIN.
Dinleyenlerden ARO. Asldaşlskdşalskdşalksdşakds. Bu yazıda hayata, işe, başarıya dair bir emare bulamayanlar kendilerini bloklayarak gitsin lütfen.

Alemlere masal anlatıcısı olarak indirilen kahramanınız;
Coco Binbir Gece

30 Temmuz 2017 Pazar

Ücreti Brüt mü Alırsınız Net mi Verelim?



Anket yapmıştım, onun yazısı bu, pazarlık sünnetir hafızyo




I love-->Bir ücret aralığı olarak B.k gibi para kazanıyor olmak.
"Coco yalnız bu benim bütçemin çok üzerinde."dedi Aslan. 'Ben de anlıyorum ama bu zaten en son çalıştığım yerde aldığım ücret, 5 digitin altına düşmemi bekliyor olamazsınız.' dedim.
Netlik iyidir, altını doldurduğunuz beklentiler sunun. Evim var, arabam var, hafta sonları çiftliğe gidiyorum çalışamam, hayali arkadaşlarımın konaklama masrafları nedeni ile bu ücret rakamı benim psikolojik alt sınırım diyebilmelisiniz. Ya da kira ödüyorum, çocuğun okul taksidi, biliyorsunuz İstanbul ve hayat edebiyatına girebilirsiniz. Ama kendinizden emin olun, siz ne kadar solid durursanız karşı taraf ajandanıza uymak zorunda kalacak. Gerçi bölümün embesil yöneticileri deneyimli adayın 2 hafta sonra işe başlamasını isteyebilir ama bu başka bir hikayenin konusu, ihbar, kıdem tazminatı falan.


Bir pozisyon için görüşme yapıyoruz yıllar önce, aday;
-Ücret beklentim 4000 tl net.
 dedi, uzun saçlı direktör:
-Benim kayın biraderim 20 yıllık doktor bu rakamı almıyor...
Müdahale taym, no more bitki modu, yöneticiler sözüm size, adayla ücret pazarlığı yapmayın. Ciddiyim, sizin kayın zontanız ve şirketinizin önerdiği ücret arasında bir korelasyon bulunmamaktadır.

Sektörün dinamikleri önemli!

Şirket net çalışıyor olabilir, *16, *20, *14 ya da sadece 12 maaş veriyor olabilir.
Start up primi alacaktır proje tamamlanınca, onu da çalışanlarına dağıtacaktır mesela o da makul ama bu yanında şu sorunu getirir(getirebilir); yönetici denen denyo adayları start up primi ile kandırmaya çalışır, kısa dönemi ve günü kurtarır, adaya yapılandırılmamış havada bir kariyer yolunu satar. Sattılar da. Bu berbat bir şey evlerine ateşler salsın.

Öğrenme, gelişim, adaptasyon, transfer maliyeti - bonservis vb. meseleler de gündeme gelir. So iş değiştirirken lütfen geniş bir açıdan değerlendirin, İK kötü çocuk, geri kalan beyaz yakalı işçiler masum değil, patron hiç değil. 30K'lık şirketi yönetirken de sorry İK çok rerörerö gereksiz bir birim diyenin ağzına ekskavatör sokarlar bence çok doğru bir hareket.

Senin için ne yapabiliriz? sorusu ile karşılaşınca şaşırma, kendinden emin ol, senin potansiyelini, yeteneklerini, enerjini satın alacaklar ya da kiralayacaklar. Odan olmasın masan olsun, bilgisayarın olmasın abaküsle çalış falan derlerse de şakayla karışık cevap ver. Yıl 2012, bir görüşmedeyim kendim için, karşımdaki o kadar rezil bir profildi ve benim tahammülüm yoktu ki, İK'cı abiye:
-Her zaman bu kadar kötü şakalar mı yaparsınız?
diye sordum.

Bir defasında beni 2 ay denemek istediklerini söylediler, tüm yasal zart zurtlar ödenecek ama 2 ay deneyeceklerdi, olm 2 ay zaten yasal süreç aday(müstakbel çalışan) ve şirket karşılıklı birbirini tartar, o görüşmedeki toz pembe bulutlar dağılmış, laps diye fırtınanın ortasına dalmış olursunuz. 60. günün şafağında köprüden önceki son çıkışta, ya ben sizinle çalışmak istemiyorum diyebilirsiniz. Ayrıca sana telefon, bilgisayar, araç ve uçak bileti de vereceğiz dediklerinde:
-Kölelik kalkalı çok olmadı mı ya? Tüm uçuşlar 3A olacak şekilde alınsın yalnız, güneşi izlemeyi severim...
demiştim.

Bazı yapılarda işe alımcı aynı zamanda ücretçi, kimi zaman performansçı, hatta eğitimci falan olur, bazı yapılarda bunların her biri için başka biri görevlidir. Kazasız belasız referans sorgusu tamamlanmış, o müthiş ücret çalışması yapılmış ve sıra adayla son telefon ya da skype görüşmesini yapmaya gelmiştir. Belki de o kadar şanslısınızdır ki aday teklifi yüz yüze almak için ofisinizi şereflendirir varlığı ile.
Efem nasılsınız, öhöm öhöm sürecimizin sonuna geldik, bu noktada sizinle teklifimizi paylaşmak isterim. Direk konuya geçebilir ya da size magmanın soğumasından başlayarak bir şeyler anlatır. Ses kes! Başlıyorum:

  • Eğer işe alımcı ya da ücret sorumlusu arşidük sizi arayıp biliyorsunuz sizinle şahane bir işe alım süreci geçirdik diye konuya giriyorsa... Evet evet evet olm size sağlam geçiriyorlar, beklentinizin altında ücret teklifi ile gelmesine yaklaşık 1,5 dakika var. 
  • Biliyorsunuz birçok şirket brüt üzerinden çalışıyor, bizim şirketimiz size her ay net olarak bu rakamı ödeyecek. Hımmmmm. 12 maaş ise 12 ile çarpın, 14 ise 16 ise falan onunla çarpıp 12'ye bölün. Hala beklentinize yakın değil, değil mi? Ama hala yaklaşmaya çalıştıklarını skalanın bu olduğunu söyleyebilirler. Gerçi bazen öyledir, bir bant vardır, eski çalışanların(kıdemli) üzerine sizi çıkartmak yemeyeceği için bu yolu tercih edebilirler. 
  • Ücret konusunda 4 büyüklerden biri olan X danışmanlık şirketiyle çalışıyoruz, o yüzden size 3500 TL aylık ücreti uygun gördük çünkü skala böyle. Kiminle çalıştığından bana ne Japon askeri diyebilirsiniz. 
  • Yeni yapılanan bir departman(ölüm yolu), belirsizlik hat safhada henüz direktörü yok, GMY ya da GM'ye bağlı, ateşten gömlek, mental olarak hazırlanın. 
  • Yemek kartımızda sizin için günlük tam 30 TL yükleniyor, holdingin aldığı ani bir kararla siz başladıktan sonra 16 yetaleye düşecek ama şu anda bu durumu sizinle paylaşamam...
  • Şehirin her yerine servisimiz var, oturduğunuz bölgeye kadar güzergâhı uzatabiliriz, idari işlerle konuşuyor olurum, herkesi evinin önünden almıyoruz ama yürüme mesafesinde indirebilirler.  Mesela 8 km. 
  • Sayın Dr. Tarhan Tarhanoğlu'nun ekibinde çalışacaksınız bir kere. Hımmmmm. Bakın bu çok ciddi bir konu, kendisinin akademik unvanı ile mülakat daveti yaptıran yöneticilerden kaçın. Bürokrasinin ve akademinin sert çarkları arasında barınamamış ve her fırsatta akademisyenlere b.k atan, ruhunu oldukça ucuza satmış biriyle karşılaşma olasılığınız çok yüksek, mesela %98,4. Şimdi uydurdum. 
Neyse bunun gibi bir sürü zırva, işe alımcı adayı kaçırmak istemez, potansiyeline inanır, güvenir, yanlış bir işe alım yapmak istemez, ekstra efor sarf etmek istemez, ikinci en iyi adaya dönmek istemez çünkü keko gibi ilk adayın teklifi kabul edeceğine inanmış, ikinci en iyiye olumsuz dönüş yapmıştır. Ahahahahahhahahha geri zekalı.
Bu nedenle süreçleri iyi tasarlamalı ve adayları düzenli bilgilendirmeliyiz, herkesin işi gücü var. Siemens'in güzel bir ekranı vardı aday işe alım sürecini online takip ederdi.
  • Eğer ücret minimum beklentinizin altında ise, bu yapılan şaka gibi ön teklife bir revize isteyin, bu şartlar altında sizinle çalışamam falan aslında istiyorum ama olmaz. Sizi tanıdığıma çok sevindim gibi cümleler iyi. Esnemiyorlarsa hayırlısı buymuş, karma, önümüze bakalım. Esniyorlar ama hala istediğiniz yere gelmiyorlarsa, biz adım attık haydi sen de at diyor olabilirler. Sie. O minimum beklentiyi başta almışlardı görüşme sırasında, dalga mı geçiyorlar olm, çok istiyorlarsa size bir havuç verirler. Lisanslı bir eğitim, yurt dışı seyahati, özel bir alanda bir proje garantisi bir havuç olmalı. Bazı şirketlerin bunu özellikle yaptığını biliyorum. Sektörün iyi olan şirketlerinden geliyorsan senden bir çok şeyi iyileştirmeni isteyecek zaten. 
Ayrıca bir nokta daha var, kadınlar erkeklerden daha düşük ücret beklentisi paylaşıyorlar. Yo! Kızlar, hayır, bunu kabul etmiyoruz. Heads up!

Bir önceki şirketinize girdiğinizde iyi değerlendirememiş olabilirsiniz, %25-30 artış iyidir, şirketin yükselişte olması iyidir, ama lütfen geriye gitmeyin, kaçayım derken çukura batmayın. Sonra her pazartesi cv güncelliyorsunuz.
Ya manyak mısınız tabii ki her şey para değil, altın var, platin var.
Zarafet parmak uçlarınızdan aksın. Hayır demekle kabalık etmeyeceksiniz ve gereksiz yere politik olmanın, istemediği halde evet demenin alemi yok. Elbette bu benim kişisel düşüncem. Ama unutmayın Hayırların Yıkılmaz Kalesi olan kazanır.

Hepinizi sevgi ile selamlıyorum, özet geçen bir parça ile veda edeyim:

 

Ve ben bunları sizle ücretsiz olarak paylaşıyorum.
Aşırı filantropist Prensesiniz
Coconut Head of HR

27 Haziran 2017 Salı

Hunharca İş Arayan Genç

Yıldız Tarihi 234356217
Hava çok sıcak Sevgili Günlük.

Son birkaç yıla bakalım, iş başvurusu yapmadan işe girdiğim şirketler oldu, neden mi? E bunu benim yerime eski iş arkadaşlarım yaptı, beni övdüler abi dediğimde ne yaptınız?

Mailde benden bahsederken üstün İK yetenekleri olan bir birey olduğumun altı çizildi ya da bir yemek esnasında kulaklarım çınlatıldı. Kimse bana kişisel markadan bahsetmesin.

Çok tatlı işlerim oldu, bir sürü yönetici tanıdım, birçok renkli iş arkadaşı so kalabalık kitlelerle çalıştıkça daha farklı davranışa sahip insanlara maruz kaldım. Zenginlik bu şeklinde aktarıyorum, doğrudan iş akadaşlarım psikopattı derseniz okları üzerinize çekersiniz iş görüşmesinde.

Unutmayın bu sitede bana sen iletişim gurususun da dediler. Durumsal olan bir kişi politik zarafete sahiptir, dili etkili kullanır, tatlı tatlı konuşur ağzınızdan laf alır, yetmez ama nabıza göre şerbet enseye şaplak.

Evet başlangıç aşaması zor, bir keresinde can sıkıcı bir işe alım süreci ile karşı karşıya kalmıştım, Valide Hanım, bunu yapacağından eminim, bu senin için sorun olmayacak ama sen şu anda olman gereken yerde bile değilsin bunun farkındasın değil mi diye tatlış tatlış dokundurmuştu. Hayaller vs. Hayatlar, haftanın 5 günü çalışmadan da hayatta kalınabilir tezimi kanıtlamaya çalışıyorum sene 2000'lerin ikinci yarısı.

Üzgünüm, bizler cv'nin fotoğraflı olmasının bir öneminin olmadığını, ayrımcılığı önlemek için çabalamamız gerektiğini savunmak zorundayız. Gidiyorsun diversity falan dinliyorsun geliyorsun yönetici kılıklı solucan bu cv fotoğrafsız diyor.

Savaşmanız gereken çok sayıda cephe var. İK'yı temsil et, şirketi temsil et, markayı gözet, iş süreçlerini anlamaya çabala, pozisyonu anla, kariyeri tasarla, doğru kişiye ulaş, adayı tarafsız şekilde değerlendir, yetmez onu öküz hammaddesi ile üretilen yöneticiden koru... İş İK'da bitmiyor, tüm İK'cıların ve insanlara kötü mülakat anıları yaşatan patronların yükü omuzlarımda. Yıllar geçiyor, para çokomel eğrisi aynı, işe alım süreçleri benzer, sistemsiz işler, Ağrı Dağı kadar egolar.
Yeteri kadar pozisyon yok, iş var aday yok diyene uçan tekme atmak isterken nedense youtube'da taymlaynıma bu video düşüyor, paylaşmasam olmazdı diyerek bayrağa sesleniyorum.
Yeni işe başlayacak kişilere gerektiği şekilde davranmayı unutmayın, iş arayan insanlara karşı da profesyonel yaklaşın, bazen küçük bir yönlendirme büyük bir fark yaratmaya yardımcı olabilir. Şimdi toplantıya girmem lazım. Öperler.





 

15 Haziran 2017 Perşembe

Çalışan Ne İster?






Saati 6'ya kurdum Çubuklu'da planktonları izleyerek yürüyüş yapmayı planlıyordum, bilin bakalım ne oldu, geri uyudum so mecburen pilates gününe döndük.
Hödük bir kitlenin işe alım facialarını önlemem için ısrar ediliyor, görüşmelere girip görüşmelerden çıkıyordum. Kendimi kısa vadeli işlere adamak istediğim günlerden geçiyorduk. Güvene ihanet etmeyen yöneticiler ve gelişim planına sadık kalmaları üzerine birtakım ciklemeler... İşine gelirse benimle çalışır tarzı bir öküzlüğe maruz kalan adaylar, kendini ifade etmekte zorlanan çalışanlara adansın bu yazı, geçecek, bu da geçer...
"Ofise gelmene gerek yok." demişti bir yöneticim istediğin yerden çalışabilirsin, evet çalışabilirsin, ister ev, ister cafe sen seç, esnek çalışma iyidir, suyunu çıkartmadıkları sürece. Bu demek değildir ki üzerinde bir baskı olmayacak, sen yine işini iyi yapma motivasyonu ile hareket edeceksin. Uzaktan, yakından, mobil fark etmez, o işi yaparken gerçekten huzur hissetmiyorsan orada sıkıntı başlıyor bence. İçine sinmeme durumu, mükemmeli aramak aşırı romantik bir tavır biliyorum ama vasata övgüye hayır, sıradan işlere ve sıradan insanlara hayır, durduğum yerde fark yaratacağım. Yani sanatsal kaygım bu yöndeydi benim. 2000'lerin ortalarında bu işler o kadar kolay değildi, kurumsal hayatta boy gösterenler yazılımcı falan değilse ya da yaratıcı kadroda değilse mutlaka ofiste olmak zorundaydı. So yeni yönetici olanlara sesleniyorum, çalışanlar aslında o kadar da zor olmayan şeyler ister, vizyonları bellidir, nadiren sizi şoka sokar ve şaşırtırlar;


  • Çalışan, belirlilik ister, belirsizliğe toleransı görece düşüktür. Aidiyet büyük ölçüde kendisi için önemlidir. 
  • "Bunun bana ne faydası olacak?" bilmek ister, faydacıdır en nihayetinde.
  • Süreklilik ister, bazı yerlerde riskten kaçınır elbette bunda yetki devrinin olmaması ve kontrol manyağı yöneticilerin de etkisi vardır diye düşünüyorum. 
  • Aylık 6 haneye ulaşan net gelirler ister, hepiniz hayalleriniz yüzünden büzüşeceksiniz. 
  • Güvenilecek bir yönetici ister, geri bildirim ister, ADALET ister ve bu onun en doğal hakkıdır. 
  • Duyulmak ve anlaşılmak ister, gelişim alanı varsa eğitimle desteklenmek ister. 
  • Kısa vadede uzun vadeli planların sonucuna ulaşmak ister. Tam bir hayalperesttir, sonuç odaklıdır ama yüksekten uçar(yeteneklileri ayrı tutuyorum ayrıca tüm genellemelere de kafam girsin). 
  • Karar almak ister, planlamalara dahil edilmek ister, bir kukla gibi olmak istemez. Unutmayın hiç hata yapmadıysanız hiç karar almamış olmalısınız ya da onun gibi bir şey. 
  • Performansı değerlendirilirken tartışmak ister, geri bildirim veren yöneticinin en azından insan taklidi yapmasını, asgari düzeyde dilimizi kullanabilmesini, neden gelişim alanı olduğunu düşündüğünü açık-seçik bir şekilde ifade etmesini ister. Amiyene tabir: Kıçı başı oynamasın. O ruhsuz denyoyu oraya koyarlarken en azından bunları yapabilmesini ve kararlarının arkasında durmasını bekler üst yönetim, her b.kun sorumlusu İK değil. Kızgın değilim, kırgın hiç değilim, sizin olurunuz bu, makine böyle, hammadde kalitesiz ben ne yapayım. 
  • Smart hedef koyulmasını ister, yüksek performans gösterdiyse en azından takdir edilmeyi bekler, dilinize yapışmaz, geldik yine adil olma konusuna. 
  • Ekibi dahil edin, işi zenginleştirin, teşvik edin, yetenekleri en etkin şekilde kullanın ister. 



Peki liderler ne anlar? O başka bir yazının konusu akıllım, GE, UniCredit, CDR anlatacağım daha size.
Yeni kitabım; Lider Hoşaftan ne Anlar ile tüm havaalanı kitapçılarındayım.
Talent Masterınız,
Coco

9 Haziran 2017 Cuma

Neden Sorunlu Bir Şirkete Gideriz?

Yazının fon müziği: Siyahlar içinde gelsin


göbek adım bisküvi


Bazen de bile isteye zorluklarla karşılaşacağımız, neresinden baksan paçoz, süreçlerin elinde patlayacağı şirketlerde güzelce bir pozisyonda işe başlarız. Öncesini biliyorsunuz, bu blogda 2.865.742 kez işe alımın nasıl yapıldığını anlattım. Bu arada üşenmeden blog yazılarını 2012'den günümüze okuyan Sevgili İzleklerime hörmetlerimi sunuyorum, sizler en asil duyguların insanısınız.

Bildiğiniz üzere kuzenlerimin hayatlarını kolaylaştırmak, düzene sokmak için çalışıyorum bu ara. Hal böyle olunca da neden çocuk yapmıyorsun diye soranlara, kuzenleri yetiştirmekten çocuk yapmaya zamanım mı var, "benim gülecek halim mi var?" diye cevap veriyorum.
Ufaklık iş görüşmesine geldi, zaten öncesinde kendisine şok bir iş görüşmesi yaptım, diğeri de iyi geçmiş, berbat bir sıcak sonrasında eve geldik. Üst kattayım telefon acı acı değil normal normal çaldı. Bir başka kuzenim arıyordu, hani benden borç alan sonrada o borcu ödemeyen(gerçi benim de bir ara unuttuğum, sonrasında deviasyon bahanesiyle yamuk burnunu düzelttiren ama hiç sallamayan, olm kuzenin estetik macerasını ben ödemişim ya lan). Uğursuz zaten ne zaman iyi bir haber verdi ki.
Çiftlikte kimseye ulaşamamışlar, ufaklığın yıllardır görüşmediği babası vefat etmiş. Görüşme sonrasında eve dönerken arabada konuşuyorduk, adam meğer o sırada ölüyormuş. Uyuyor, nasıl söyleyeceğimi düşünüyorum, bomb.k bir hal, bu çok fazla.
Kişisel eşyalarını almamız gerekiyormuş, anılar canlanıyor, bana Edmondo de Amicis'in Çocuk Kalbi kitabını hediye etmişti küçükken, yıllardır görmüyordum, teknoloji ile takıntılı olan bağı vardı, boşandıktan sonra ne çocuklar ne de ailenin geri kalanı ondan haber alamadı. Konuştuğumuz memur sabahtan beri bu iş için çok yorulduğunu söylüyordu, 2 telefon araması ile kendisine ulaşmış, ex bilgisini bir başka memurdan almıştım, evine gitmemiz gerekiyor, 1.8 km uzaklıkta ve adam bize arabanın benzini az diyordu. 3 araçla gittik, acil durum ekibi Şanel, Börg ve ben, hah! Pardon öncesinde kötü haberi ufaklığa vermek zorunda kaldım. Hiç kolay olmuyor bunu söyleyeyim. Bizimle gelin dedik memura, yok ben hemen geri döneceğim dedi, ya sabır. O sırada kalabalık yapmayalım diye emniyet müdürlüğü bahçesinde Şanel'in linkedin profilini güncelliyoruz.

1.8 Km Kuzeyde

Son izlerine baktık, birkaç anı eşyası aldı, ertesi gün  defin olacaktı, cumartesi günü evden çıkmadan önce işe alındığı bilgisi geldi, her şey supersonik hızda gerçekleşiyordu, cenazenin karanlık havasından bahsetmeyeceğim... Pazartesi sağlık raporu ve diğer belgeleri hazırladık ve salı günü işe başladı. Türkiye'deki ilk işi, aşırı zorlanmayacağı başlangıç seviyesi bir iş, amaç kendini daha rahat ifade etmesini sağlayacak, kurum kültürünü deneyimleyeceği 0'ın üzerinde bir iş bulması ve yazı boş geçirmemesi. Şu an sadece kafasını toplamasına ihtiyacı var, babaannemin öldüğü gün doğan bu ufaklık elimde büyümüş ve yazık ki kariyeri de benim ellerimde şekilleniyordu. Ama bu başka bir hikayenin konusu, daha bana Frank Lloyd Wright evi yapacaktı...

Soruya dönüyorum sizin kafa yine güllaç oldu, kalkanlar devrede mi, Bülent Ersoy tarzı konuşma mode on.

  • Acil bir durum söz konusudur ve sizin kahramanlığınıza benim süper kahramanlığıma ihtiyaç vardır. 
  • Bir işe imza atma isteği hasıl olmuştur, duhul eylemiştir. 
  • Başarı ile taçlandırılma, başarısızlıkla gömülme yani risk alma ihtiyacı belirivermiştir. 
  • Cv'de yer alan eksik alanların(kime göre neye göre deme, kariyerinin bir sonraki basamağında bunları bilmek seni yukarı çıkartacak, akıllı ol beni dinle) dolması, gelişim alanlarının yok olması için, kendini denemek için, dünya barışı için daha motive bir enerji seviyesindesindir(ok cümle uzadı başı sonu dağıldı kabul). 
  • Başarıya ulaşılacak bir planın olduğunu herkese gösterme isteği gelmiştir. Bi'alamet gelmiştir. 
Sana bir şeyi başarma fırsatını satıyorlar, kısa süreliğine lider olma şansından bahsediyorum. 
İşte! Sahne senin, çok büyük dertlerin yoksa, tırnağın kırılmadıysa falan denemek sana bağlı. 
Kurtar o şirketi, anlamlı bir şeyin parçası ol, liderlik dünyasına giriş yap, ne bileyim işte ortaya karışık yap. 

Cenaze levazımatçınız, Kariyer Mimarınız,
Coco the Fountainhead





20 Mayıs 2017 Cumartesi

Gluten Free Hayatlar





Bir tür manyağa döneceğiz diye çok korkuyorum.
O esnada plazada: Tanrım bunun içinde gluten var!
Şekerim ben gluten olmadan yaşamıyorum, her gün 2 kuple.
Yeni bir şey öğrenmeye açlığımın yanında gluten içeren şeylere olan açlığım da yadsınamaz.
Bir kere karbonhidrat aşığıyım, aşıkım, kimsesizlerin sesiyim, kimsesizim.
Karbonhidrat bağımlılığı, çok kötü bir şey. Biliyorsunuz yıllardır diyet yapıyorum, sanırım en büyük yanlışı yıllar yıllar önce masa başı iş nedeniyle yavaştan kilo almaya başladığımda yaptım.

Büyük Mucize: Zayıflama Bandı(Uzaktan bakınca da akıllı bir şeye benziyorum halbuki)

Spor yapmak zorunda değildin, bandı omzuna bir yere takıyorsun, ohhhh mis. Acıkmıyorsun, aşırı bomba. Çatır çutur kilo vermeye başladım. Şahane. Sonra bantlar bitti. Bir süre süper gitti, sonra ne olduysa tekrar kilo almaya başladım. E tam bir Lale Devri yaşıyorum, safahat, şaşaa, eğlence. Çöküş sonradan geldi. İlk kez yani üniversite sonrasında yeni bir bedene geçmek zorunda kaldım, kıyafetler olmuyor, bir memnuniyetsizlik var. Bir süre yeni bedenime alışıp hayatıma devam ettim.

Yaş ilerledikçe metabolizma hızı düşüyor bahanelerine tutundum.
Şok diyetler yaptım.
Bir projenin kalbinde pardon beyninde yer aldığımdan geceler, sabahlamalar başladı. Duş almak için eve gidip 7'de tekrar servise biniyordum. Fitness salonu üyeliğim vardı ama seyahatlerde çok yorulduğum için gitmiyordum.
Yani her şeye bir bahanem vardı.
Küçük bir buddhaya dönüştüm. Dışarıda yemek yemeye bayılıyordum, her şey için bir kutlama bahanemiz ekleniyor üzerine, çikolata şelaleri.
İrade dediğimiz şey kompile(koooompilleeeeeee) gitmişti.

Diyetisyene gittim. Bir noktaya kadar geliyordum, başarı, sonra yine dağıtıyordum. Hayatımla ilgili tüm kararlarda mantık abidesi olan ben bir konuda gelişme kaydedemedim.

İntolerans testleri, hormon testleri bilmem ne derken buğday intoleransı çıktı. Vücut buğday ile etkileşime girince yamuluyor demek. Alerji gibi değil ama daha saçma.
Bir süre yeme stilimde buğday olmadı, nasıl zor, nasıl ızdırap. Gözümün önünde makarnalar, otlu ekmekler, içinde buğday olan her şey uçuşuyordu. Bunun yanında buğday ve içeren ürün yemeyince de öküz gibi kilo veriyordum. A-a! Siz şok tabi.

Sonra glutensiz ekmekler, krepler, pikana bulanmış tapenadeli tavuk, shirataki pirinci, tövbe tanrıma buğdaysız pizza, karnabaharlı mücver, cup cakeler falan girdi hayatıma. Ketojenik beslenmeler mi dersin, unsuz kurabiye, şekersiz çikolatalar falan.

Yıllar içerisinde herkes birbirine bir şeyler öneriyordu. Tatlım bak bu yöntemi denersen şöyle olur, glutensiz hayat bambaşka, protein tozu denemek ister misin, o tozu deneyince yüzün bebek poposu gibi oluyor, kimse sana g.tsün demiyor ama.

Glutensiz beslenmezsem ölüyorum, cüzzamlı gibi davranan bir kitle. Avokado yatağında yumurta yemeler, sebze suları detoksları, su oruçları tekmili birden 3 perde.

Kendimi ikna etmek adına en son çareyi Buğday Göbeği diye bir kitap okumakta buluyorum, bu kez kendimi bilim ışığında eğiteceğim diyorum. Olay şu, savaş sonrasında kıtlığı ve genel olarak dünyada yeterince besine ulaşamayanları düşünüp laboratuvar ortamında cüce buğday üretiyorlar. Nobel ödülü falan getiriyor çalışan doktora. Cüce buğday adı üzerinde boyu kısa, daha fazla ürün veren, ek verim elde edilen bir tür. Yan etkisi konusunda 10 yıllar sonra tesadüfi şekilde çalışılmaya başlanıyor. 80'lerden sonra aynı şeyler yendiği halde beden ölçülerinin XXXL'lere falan çıktığı görülüyor, mutantlaşma başlamış, insanlar lömbür lömbür, kıllanmalar, tüylenmeler artmış, diyabet almış yürümüş, IR-insülin direnci, obezite falan Allahuekber Dağları'nda. Buğdayın içinde ne var? Bildiniz, gluten, ay çok zekisiniz hepinizi çok seviyorum. Çölyak hastaları glutensiz beslenmek zorunda, onlara da geçmiş olsun.

Gluten olmayınca, karbonhidrat olmayınca, şeker olmayınca;


  • Bir kafa açılma durumu yaşıyorsun, böyle zihin bir berraklaşıyor yani. Öyle olunca da normal hayata katlanmak daha zor oluyor, kafa ayıkken hiç çekilmiyorsunuz. 
  • Sürekli yeme isteği yaratıyormuş, bu durumdan kurtuluyorsunuz.
  • Eklemlerde falan şişlik yapıyor, ödemdir ödem durumundan kurtuluyorsunuz. 
  • Regl ağrılarını da buna bağlıyorlar, fyi. 
  • Duygusal değişimlerin çok hızlı oluşu, stres falan azalabiliyor. 
  • Organ yağlanması, zihinsel hastalıkların ataklarında da etkili olduğuna dair araştırmalar yapılmış, ABV buğday. 
  • Tahılların beslenme biçimine girişiyle insanlar osteoporoza yakalanmış, çocuk ölümleri artmış, arkeolojik bulgular varmış bununla ilgili. 
  • Tırnak kırılmaları, soyulmaları, mantarı da buna bağlıyorlar. 
  • Kolay kilo verirsiniz, bölgesel yağlanmadan uzaklaşırsınız, hormon dengeniz iyileşir, bağışıklık sistemi güçleniyormuş bunu unutmayalım. Diyabete ve sonrasında yüksek tansiyon, kalp krizi, kalp-böbrek rahatsızlıklarına, osteoporoz, artrit, kansere yol açma ve yaşlanmanın hızlanışına kadeh kaldıralım dostlar. 


Ülke topraklarından yetişmeyen ürünlerin yenmesine karşı çıkan diyetisyenler de var, efenim kinoa, beyaz çay, gojiberry falan. Kafa bir güzel çorbaya dönüyor. Egzersizi sokuyoruz hayatımıza, kilometrelerce yürüyorum, enginar çorbaları dünyanın en güzel çorbalarında ilk 5'te. Sonuç paranızla rezil olmak istemiyorsanız insan gibi yiyin, 3 beyazdan uzak durun.
Disiplin, disiplin, disiplin. Ötesini "Bir İK'cının İnsülin Direnci ile İmtihanı" isimli kitabımda anlatmayı planlıyorum. Şimdi gidiyorum, hurma ve kuru kayısılı, kakaolu ve cevizli glutensiz kurabiye yapmaya gidiyorum, keçiboynuzu unu olacak içinde.

Unutmadan gerçekten glutenden, karbonhidrattan uzak yaşayan bir kitle var takipçilerimin arasında, onları tebrik ediyorum, göbekleri falan gitti gelmedi. Sizler kendinizi biliyorsunuz.
Glutensiz günler dilerim.

Coconut Glutenlerekarşı

10 Mayıs 2017 Çarşamba

Profesyonel Hayatlar

İşimi şöyle iyi yapıyorum, böyle iyi yapıyorum, kendimi geliştiriyorum falan derken kaçıp ara verme hissi ile doluyor insan. Siz normal insanlardan bahsediyorum bittabi, zira ben melek gibi bir şeyim filhakika, zinhar. Kendini sıfırlama yöntemlerine bakalım. News: öyle hapı, tuşu falan yok içsel huzura ulaşmak için 3 takla atıyoruz, zihnimizi temizlemek için ekmek yemiyoruz bitti gitti.
Hector aradı sabah, müdürü kafayı yemiş bir şekilde hafta sonları da çalışmalarını istiyormuş, gece 11'den önce çıkmaları yasak, vaktimiz yok yetişmiyor, tempo tempo tempo diyerek olayı bir freak showa çevirmiş, olay hepimizin bildiği bir sigorta şirketinde geçiyor. Zaten 10 küsür tane şirket var, sektör genelinde konuşacak olursak afedersiniz(aslında affetmesiniz de olur) b.k gibi sektör.

-Görüşmede neyi değerlendirmedin, neyi gözden kaçırdın? 
diye sordum. Görüşme zamanlarındaki konuşmaları hatırlıyorum, elbette bana saçma gelen yönler var idi.
Bir kere her şey çok güzel çerçevelenmişti, söz konusu canavar İK yöneticisi teyze toz pembe bulutlardan, İK'nın ne kadar harika işlediğinden falan bahsediyordu. Adeta bir müzikal tribindeydi, Suzi'yi gördün mü Clara?? Olm İK'dan bahsediyoruz, cehennemin ön gösterimi olm. HAHAHAHAHHAHAHA(elimde bir çatal belirdi ve sadece akıllılar görebiliyor). Guyz, iş görüşmesi yalnızca görüşmecinin soru sorduğu değil adayın da kafasındaki karışıklığın giderildiği bir toplantı türüdür. Amaç işe girmek-amaç pozisyonu doldurmak amaç kişiyi üzmeyecek, çalışırken baymayacak mutlu mesut günler geçireceği bir şey işte.
Aday soru sormalı, bu pozisyon neden açık, yeni mi açıldı, başka biri vardı da gitti mi, neden gitti, ben bu pozisyonda çalışırken hangi zorlukları aşacağım, hangi yönetici ile çalışacağım, neyi başarmam gerek, sen kimsin, bu işi yaparken sen hayırdır falan? 
Rkadaşlar lütfen çekinmeyin, işe alımcı zat her kimse sorulara cevap vermek için orada, bölüm yöneticisi davar, ekibini geliştirmekle yükümlü, markayı temsil etmek zorunda, pazardan domates almıyoruz. Hayatımızın bir bölümünü paylaşıp, işe dair muhteşemlikler yapacağız. So, herkes kendine gelsin, ayağını denk alsın.

Mevcut işyerinizden ve yöneticinizden tiksiniyor ve iş değiştirmek istiyorsanız lütfen kafanızı iki elinizin arasına alın ve düşünün.

  • Zırt pırt iş değiştirmek benim için kolay ama sizin için o kadar kolay olacak mı? Pişman olacak mısınız?
  • Gittiğin yer geldiğiniz yeri aratacak mı?
  • Sonunda ağlayacak mısınız? İŞten ayrılan bana geliyor...



Sonra yardır, alternatif maliyet devrede, her seçiş bir vazgeçiş olacak. Hector gideceği için mutluydu çünkü mobbinge maruz kalmıştı, yöneticisi olan ik profesyoneli su katılmamış bir zebani idi. Özelleştirilen bir şirketin toplu işten çıkartma harekatından biliyordum onu, toplu işten çıkaran sana neler yapmaz isimli kitabım yakında tüm sürekli eğitim merkezlerinde olacak, ayık olun.

Soruya geri dönelim, "ya aslında ben de bazı şeylerin farkındaydım." dedi, hayır değildi. Büyülenmiş gibiydi, takıldığı tek konu ücretti, 16 maaş olunca istediği rakama çıkılıyordu, tenzili rütbe almıştı(uzmandı, uzman yardımcısı yapılmış ama maaşı aynı kalmıştı) yeni pozisyona yeni dönem uzman!! taytılı hrbp olarak gidecekti. Mülakatta kadın Hector'a çok iyi davranmıştı, aynı Nusret denen kasabın pornografik şekilde kuzuyu okşaması gibiydi.
Ölümcül hata, hızlı ve dikkatsizce karar almasıyla geldi. İlk gün ortam şokunu yaşadı, ilk hafta yemek ücretlerinin bit kadar olduğunu gördü, kendisi için yemek çok önemli; çorba, etli bir yemek, pilav, salata, yoğurt ve tatlıyı aynı anda yemediğinde aç kalıyordu, oryantasyon devam ederken ekibin haykırışlarını, sinir krizlerini gözlemledi, 2 haftanın sonunda mesaiye kalmaya başladı, çöküş hızlı geldi. Görüşme sayıları ölçülmeye başladı, pozisyon kapama süreleri, pozisyon baskısı, yöneticilerin beklentileri derken bizimki devamlı isyan halinde. E ne oldu, aradı "Coco yeni iş görüşmeleri için arıyorlar gideceğim ama ille de sabah 9'da görüşmek istiyorlar...", birlikte üzüldük.

Ödev: bu olaydaki kritik noktaları bulun, hataları değerlendirin, siz olsaydınız ne yapardınız 300 kelimelik bir yazı ile neticelendiriniz.

Evet beyaz yakalı, sen sanıyorsun ki tüm dünya sana karşı, talihsizlikler hep seni buluyor, ikacıların başına hiçbir şey gelmiyor. Burada dertleri yarıştırmayalım, size acı ama gerçek, sistem hakkında tokat gibi, tekme gibi yıllar öncesinden gelen bir video ile veda edeyim. Agah Aydın Bey anlatıyor. Eyvahlar olsun, buyursunlar;





Chief of Senior Digital Detox Director'unuz,

Coco

1 Mayıs 2017 Pazartesi

Taşeron İşçi Marşı


Hello weirdos,

1 Mayıs için sosyal mesaj içerikli bir paylaşımla sizlerleyim. Bu parça kamu ve özel sektör taşeron, outsource, sözleşmeli şirinleri(işçi) için geliyor.





İşçinin ve emekçinin Azizi,
Coconut Sözleşmeyazan

Öperler.

13 Nisan 2017 Perşembe

Blogger İşe Alımı

Yazının fon müziği; Buddha-Triangle Sun

İşbu başlığı Şair Evlenmesi tonunda okumanızı rica edeceğim.
Saçma sapan işe alım şekillerinin anlatıldığı bu blogda bugün de blog yazan kişilerin, yani bloggerların yaşadığı zorluklardan bahsedeceğim. Evet ben tarih öncesinden kalma bir TRT sunucusuyum.

Tüm berbat görüşmecilerin yükü omuzlarımda, insan taklidi yapmanın aslında o kadar da zor olmadığını hatırlatmak istiyorum.

Yeni davetiyelerim geldi, ekim-kasım-aralık dönemi programları şimdiden ajandada işaretli. Muhteşem bir bahar oluyor, bahçedeki ağaçta kuşlar cıvıldıyor, balkonda çiçek kokularını duyuyorum, hava sıcak, dün güneşlendiğim için her yerim kabardı acayip şahane hallerdeyim, hah! Bir de çiçekler nedeni ile hapşırıyorum. Nefes almak güzel yine de.
Unutmadan arabanın beyni yandı her şey şahane 7000 tl'lik masrafı 1700 tl'ye indirmenin inceliklerini öğrendim o arada. Ne iş yaptığınızın yanında kimi tanıdığınız da önem arz ediyor.
Whatsapp grubunda klasik blogger konuları tartışılıyor. Liya'dan bir mesaj geldi, İstanbul dışında yaşıyor, iş başvurusu yapmış, şirketten bir soru listesi gelmiş. Lan bu ne diyerek sizlerle paylaşayım;

Öncelikle ilanımıza yapmış olduğunuz iş başvurusundan dolayı teşekkür ederiz.
Aramış olduğumuz İnsan Kaynakları Uzmanı personelinde aşağıdaki yetkinliklerin bulunması gerekmektedir.
Eğitim süreçlerinin yönetimi
Performans değerlendirme sürecinin yönetimi
İşe alım sürecinin yönetimi
Şirket içi organizasyonların yönetimi
Bu kapsamda; aşağıda belirtilen soruları yanıtlamanız gerekmektedir.
EĞİTİM SÜRECİ
Eğitim süreçleri nelerdir?
Eğitim süreçlerindeki tecrübe süreniz nedir?
Eğitim süreçlerindeki en önemli çalışma hangisidir?
Eğitim süreçlerinde yetkinlik ölçümü çalışmalarında bulundunuz mu? Bulundu iseniz bir örnekleme yapar mısınız?
PERFORMANS DEĞERLENDİRME SÜRECİ
Performans değerlendirme süreçleri nelerdir?
Performans değerlendirme süreçlerindeki tecrübe süreniz nedir?
Performans değerlendirme süreçlerindeki en önemli çalışma hangisidir?
İŞE ALIM SÜRECİ
İşe alım süreçleri nelerdir?
İşe alım süreçlerindeki tecrübe süreniz nedir?
İşe alım süreçlerindeki en önemli çalışma hangisidir?
ŞİRKET İÇİ ORGANİZASYON SÜRECİ
Şirket içi organizasyon süreçleri nelerdir?
Şirket içi organizasyon süreçlerindeki tecrübe süreniz nedir?
Şirket içi organizasyon süreçlerindeki en önemli çalışma hangisidir?
Çalıştığınız işyerlerinde en çok sizin motivasyonunuzu olumlu etkileyen faktör nelerdir?
Çalıştığınız işyerlerinde en çok sizin motivasyonunuzu olumsuz etkileyen faktör nelerdir?
Sizce insan kaynakları süreçleri şirketlere hangi katkıları sağlar?
İnsan Kaynaklarının tüm süreçlerini yazınız?

Aday olduğunuz görev için beklentiniz nedir? --> Nefes alabileyim yeter. 

Dostum, yalnız bu saydıklarınız yetkinlik değil, sertifika programı ders içerikleri falan bu. Nesiniz babacığım siz şaka mı?

Aynı hafta saçmalıklara başka bir boyut ekleniyordu.
Sektörün lideri olan bir şirketin İK direktörü ekibine kıdemli seviyede eklemeler yapmak istiyor. Uzman alacak, yerseniz. Özellikle kadın adaylarla görüşüyor haydi bu pozitif ayrımcılık, kadın çalışan oranını yükseltmesi gerekiyor, anlaşılır diyelim. Dostum görüşmeye gelen adaylara kompozisyon yazdırmış. Asistandan talebi oluyor, görüştüğümüz 6 adaydan 4'üne mail at, direktörümüzle yaptığınız görüşmeyi anlatan 300 kelimelik bir yazı yazmanızı rica ediyoruz... minvalinde bir içeriği olsun diyor. Hepimiz şok, hepimiz yerlerde. Olum ne yiyorsunuz ne içiyorsunuz, ne kadar da kendini seven bir direktör, ne kadar da kendine aşık ve kompleksli bir birey. Ben o adayların ne düşündüğünü bilmiyorum. Benden böyle bir şey istense ne olurdu kestirmek zor değil.
Blog yazan birine dava açılmış, referans gösterilemeyecek bir yazıyı kullanarak dava etmeye çalışıyorlar, bundan bir gömlek üstü saçmalık seviyesi bahçedeki ağaca selam durmak falan.

Bir bloggerın karşılaştığı problemler nelerdir? Dayak nedir, neden atılır?

Bahsettiğimiz blogger farklı bir iş alanında da çalışıyor olsun.
İçerik, trafik, zaman, konsantrasyon, yorumların yönetimi falan ha bir de host-most sorunları default yükleniyor. Peki ya işe alınırken?
Awwww yeah, işe alınırken her şey minnoştur.
Demek blog yazıyorsun, demek trafiği yüksek, bu çok hoş'tan--> Lütfen o yazıyı siler misin'e giden bir süreç var. Hele bir de iş hayatı-ik falan yazıyorsan olay komple değişiyor. Vektörle çalıştığım zamanlardı, koçluk alıyordum, o zamanki ik müdürü sıfatlı leopar kadın bunu duydu, Coco blog mu yazıyorsun, bizden bahsetmiyorsun umarım gibi bir şey zırvaladı. Yasal olarak bana dokunmanıza yol açacak şeyler yazmıyorum sakin ol leopar kadın dedim, en nihayetinde ben aslında yoğum ve bu da bir hayali blog. Bozuldu, sene bundan 9 sene önce. Bazı arkadaşlarımın başına korkunç şeyler geldi:


  • En favori yöneticisi önceleri desteklerken, işe alımda bu konuları duymuşken(aday, aynı zamanda o bir blogger diye pazarlanmışken) sonradan bir canavara dönüşüp, yazı silmesini istedi.
  • Şirketin kurumsal iletişim tarafının yapması gereken işler blogger olan arkadaşa kitlendi. 
  • Daha rezil bir başkası var mesela, yazıyı güncellemesini istedi.
  • Bir diğer çukur insan şirketi övmesini istedi. Hem de bir hiç karşılığında.
  • Bir diğeri mobbing yaptı, dava etmekle tehdit etti(en uygunsuz mobbing hikayelerini ik'cılardan dinliyoruz).
  • Bir diğeri küstü. Beni öv diyen de çıktı. Övmek mi? Bak bunun diğer bir modeli de şunlar, demek resim yapıyorsun beni çizsene. Olm blog dediğimiz dünyanın en dandik alanlarından biri bu kadar saçma bir istek duymadım. Trip atanlar, tehdit olarak görenler, popülariteyi kıskananlar.






Evet bir blog yazıyorum. Evet kitap teklifi aldım, hımm evet bu ikinci bir kariyer olarak da kullanılabilir. Hayır, adını sizinle paylaşmam ya da paylaşırım.
Sistemdeki muhteşem yöneticileriniz sizi bir bataklığa çeker, özgürlükçü olanları da var, benim çalıştıklarımdan bazıları beni bu konuda destekliyordu da. Bazen blogdan haberi olmayıp bana kendi yazılarımı gönderen yöneticilerim de oldu bu da güzel tarafı, ilginç bir motivasyon getiriyor. İş hayatında mızırdanan insanlar sevilmez, olumsuz durumları, zayıf yanları çat diye yüzünüze söyleyenler sevilmez. Gereksiz bir pembe gözlük, sorunsuz hayat, halının altına süpürülmüş problemler falan vardır, -dır, -dur... Moda, teknoloji gibi alanlarda yazarken daha esnek olunduğunu görebilirsiniz. Ben size blog yazmayın demiyorum, hobi olarak yine yazmayın. Anlamazlar, üzerler sizi berduş olursunuz.
Mesela. 

Gurulardan aldığımız dersler, ilhamlar dışında ekibin içinden gelen farklı sese tolerans gösterilen, etkin şekilde dinleme yapılan gün ve gecelerde buluşmak dileğiyle. Sözüm bu durumlarla başa çıkamayan profesyonel İK'cılara, denyo yöneticilere, oyuncağı kıranlara.

Ailenizin Küratörü,

Coconut Portakal