İzlekler için Sosyal Medya

ınspector clouseau

10 Eylül 2016 Cumartesi

Mutluluk Peşinden Koşulması Gereken Bir Şey mi?





Mutluluğun peşinden koşmaya devam mı?
Mutluluk içinde mi?
Sen çemberin içinde misin?
Ne mutluluğu?
Mutluluk.
8 harf, 3 hece, olmak zorundaymışız gibi sürekli pompalanan ruh hali.
Daha çok hoşnut olmak, memnun olmak, huzur içinde mevcut hali sürdürmek de mümkün tabi.
Mutlu olalım, biz mutlu olunca diğerleri de mutlu olsun, başkaları bizim yüzümüzden mutlu olsun, hatta onların mutluluğunun kaynağı olalım mı tatlı çocuq?

Yıllar boyunca kendimiz için yaşadığımız söylendi, kararlarımızı kendimiz alıyorduk, önemliydik, aslandık biz hatta kaplandık. Halinizden memnunsanız o ruh hali içerisinde kalmayı tercih edebilirisiniz, bir melankoli durumu içerisinde salınma.

Günaydın, bu sabah biraz uyudum, 07:05'te uyandım. Üzerimi giyinip yürüyüşe gitmemek için direniyordum, web'de gezinip dizi izledim. 07:50 itibariyle ayaktaydım, alt kata indim, koruyucuları sürdüm, bandı taktım saçıma, kafamda gözlük, kulaklıklar hazır, mmmh arabanın anahtarını almayı unutma.

Sürekli aynı şeyleri yapmaktan sıkılan kahramanınız her gün değişik bir mekanda yürüyüşlerini yapmaya çalışıyor. Bu sefer evin yakınlarındaki parkura gittim, kimsecikler yok, İstanbul tenha, parkurda in, cin ve ben varım, 30. dakikanın sonunda bir tip geliyor, 2 kişi olmak istemiyorum, hayır yani yani ne var uyusan sen de? Önden önden gidiyor, arada şınav çekip koşmaya devam ediyor. Müzik dinliyorum, her türden karışık sadece arabesk yok bu sabah.

Yokuştan yukarı çıkarken yollarımız çakışıyor. Anlık bir bakış, tanıdık bir sima, Suat?? Oha, Suat, 1000 yıl oldu görüşmeyeli. Aklıma Tayga geliyor hemen, Tayga geçtiğimiz aylarda hayatına son verdi. Şık bir şekilde anlatıyorum, intihar etti hem de dramatik bir şekilde demek istemiyorum, tek kurşunla, hem de kalbine demiyorum, aptal bir SM mesajı ile demiyorum, görünce şoka girdim. Çok eğlendiğim bir andı, bildirimlere baktım demiyorum, gülerken birden suratımın değişmesi ile yanımdakilerin iyi imisin diye sormaları, gözlerimden gelen anlamsızca sular. Sanırım beklemiyordum, 30'larda olunca insan yine de kendini genç hissediyor. Daha yaşamalısın yani birkaç 10 yıl daha var diye düşünüyorsun. Derin bir keder kaplıyor içimi.
Biz Tayga ile ilkokulda aynı sınıftaydık, 5 yaşımdan beri tanıyordum yani, 1 yaş büyüktü benden, rakiptik(ilkokul-rekabet-nemesis). Ben insanlarla yarışmaktan hoşlanmam, ancak onunla yarışmak keyifliydi. 1ve 2 numaraydık, elbette 1 numara kim diye sormayacaksınız. Ülkenin o zamanlarda gettolarına verildiğini düşündüğüm enteresan bir belge vermişlerdi özel başarılarımızdan ötürü. Bir anı; okuma yarışması yapılıyor, zamanı belirleyen kişi o, 1 dakikada en çok kelime okuyan... Testlerde önde olan, koşuda birinci olan.
Annesi biz ilkokuldayken öldü, kanserden kaybettik. Neşeliydi yine de çoğu zaman, elbette bu kayba dair bir zırhı vardı.
Tipini tarif edeyim, hani böyle yakışıklı zenci gençler var ya hah onlardan. Orta okul ve lise ayrı o zamanlar, ben diğerlerinden ayrılıyorum ülkenin en eğlenceli okuluna gidiyorum, 5,5 yıl süren başka bir macera. Üniversite hazırlık kursunda bir gün yemeğe çıkıyoruz, ben o zamanlar Doa ile birlikteyim, restaurantın kapısından bu giriyor, şaşkınlık, sarılıyoruz, naber-neler oluyor-ne istiyorsun. Derin bir sohbet, eğlenceli, Doa geri zekalısı kıskanıyor.
Lisans zamanı birkaç kez görüşüyoruz, o zamanlarda bolca dinlediğimiz şarkıyı dinleyerek analım kendisini. Buyursunlar
Daha sonraki yıllar genelde koşu yaparken karşılaşıyoruz, bir keresinde de ben sağlık raporu alıyorum yeni işe başlayacağım klinikten çıkarken yoluma çıkıyor, dev gibi olduğu için boynumu göğe doğru uzatıyorum. Bunun gibi bir sürü hikaye. Danışmanlık yapıyordu, istediği bir bölümden mezun oldu, insanlara yardım ediyordu, dağlarda gezmeyi, Karadeniz turlarını, kayağı severdi, çılgınlar gibi tırmanırdı.
-Tayga'yı kaybettik.
Sümüklü Suat!!!! Çok iyi bir ressamdır, bilişimci şimdilerde ama hep Sümüklü Suat ve kötü haber veren Suat. Biliyorum ve çok üzgünüm, şoke oldum diye tamamlıyorum cümlesini. O gün 11'e kadar beraberdik, mesajlaşmıştık falan dedi. Ne söyleyeceğimi pek bilmiyorum, anlamsız gelen anlardan biriydi, Suat anlatmaya devam ediyordu, yoğunluğu bittiği zamanlarda sıkılıyordu, yaz da istediği gibi geçmedi. Dayanamıyorum diyordu artık dedi, ikna etmeye çalıştık daha önce... Ne garip değil mi, dışarıdan bakıyorsun her şey yolunda maskeleri takılmış, içeriden bakıyorsun daha fazla yaşamak istemiyorum.

Hayattaki tek nemesis'ini kaybettiğini düşün, ilkokul seviyesi villain dostunu kaybettiğini düşün, 90'larda cumartesi öğleden sonrası dershane sınıfını, güneşin perdededen usulca süzülüşünü onu geometri sorusu kasarken senin sırada uyuklamanı düşün. Anlamlı hale gelmesini istiyordum, neden yaptı bunu, çocukluğumla vedalaşmak istemiyordum belki de.
Yaklaşık 3 gün ağladım, intihar eden insanlara bakışım belli, doğal seleksiyon, bir de kurtarmaya çalıştıklarım vardı,  ÖSS hazırlık kursunda Zuhal, üniversitede Güneş... liste uzar gider. Uzun süredir hayatım huzurlu gidiyordu. Mehmet Pişkin'in olayını hatırlarsınız, pazartesi günü toplantımız olacaktı, yerine ekibinden biri geldi, toplantı boyunca ağladı haliyle, yıkımın boyutu çok büyüktü.
Acaba gittikleri yerde mutlular mı? Kimin umurunda, burada mutlu olmadıkları aşikar.


Bu kadar çok insanı tanıdığıma mı yanayım, onların kayıpları ile kalbimin acımasına mı bilemiyorum. İnsanların ardından yazdıklarına mı, anılar biriktirmiş olmamıza mı?
Mutluluk? Elbette mutluyum, bir daha okumayacağım dediğim Orhan Pamuk'un Masumiyet Müzesi kitabında dediği gibi belki de "Hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum". Onur ile konuştum, zaten ne zaman biri ölse ona söylüyorum, adam bana terfi ettim diye telefon açıyor, çok sevindim canım, kuzenim öldü benim de diye cevap verip bütün sevincini 0 seviyesine indirebiliyorum. Cenazelerimizin gözyaşı Onur, halaylarımızın başı Onur.

Sokaktan akordeon sesi geliyor, çocuklar şarkı söylüyor, karşı komşunun papağanı sonsuza kadar susmamacasına konuşuyor, mutluluk belki bir bardak süttür. İş yerinde mutluluk deyip çıkar çatışması yaşamınıza neden olmayacağım. Şükret moruk, buen vivir.

Unutma Sevgili İzlek; Dağların, nehirlerin ve okyanusların da hakları vardır. 

Mutluluk Bakanınız,

Andre Coco Maya de Medina Zurita


Yazının fon müziği Felek için gelsin; Cem Karaca- O Leyli


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder