İzlekler için Sosyal Medya

ınspector clouseau

27 Ekim 2016 Perşembe

Cevher not Found


Yıldız tarihi 34-062-009-2-34
Yer: Anadolu'nun hiç sevdiğim bir şehri.


Her sabah işe giderken müzik dinliyordum ama ofise girmeden önce beni gaza getirecek bir şarkı seçerdim listeden. R&B, soul, hiphop, arabesk, 60-70'ler Türkçe pop sadece bir türe odaklanmıyordum.

İşimi Macklamore'un şarkı söylerken eğlendiği gibi yapıyordum. Hayalimdeki işe çok yakındı, ne olacağımı 2001'den beri biliyordum. Ne istediğimi bilmiyorum kısmı sadece bundan sonra uzun vadeli bir şey mi istiyorum yoksa X şirkette çalışmak istiyorum gibi kesin ifadeleri düşünürken geliyordu. Yoksa çok tatlı şirketlerde çalıştım, hem danışmanlık hem kurum tarafında cirit attım ki bu da bana esneklik kazandırmıştı, sayısız sayko yönetici ile çalışmıştım. Rahatlıkla kendi ofisimi kurabilirdim ki baskı da bu yöndeydi, neden girişimci olayım ki? Whatever.
Gözlükleri taktım, nikelarım ayağımda, gözlüğüm gözümde, saçlarım mor ve fönlü cool bir şekilde ilerliyorum. Kapı kendiliğinden açılıyor aynen bir film karakteriyim / lakin ayağım düşüp yere yapışmıyorum onu Esenboğa'ya giderken yaşamıştım o da bir kez oldu.
Ofisime geçerken garsonumuz espressomu masama bırakmış oluyor. Kod adım ile binaya giriş yaptığım iletiliyor, yüksek güvenlikli bir fasilitedeyiz, koruma falan. Kod adım ne mi? Sıçrayan Midilli değil tabii kod adlar vahşi hayvanlardan seçilmiş hayal gücünüze bırakıyorum, gizem iyidir.




Merhaba,
Ben Coco, Cevher Avcısı'yım. Özel yetenekleri olan insanları bulup yeteneklerinin heba edilmemesi için uğraşıyorum. Şaka lan şaka ben bir hipermarkette kasiyerim, gündüz düşleri görüyorum, siz varmışsınız, ben bir blog yazıyormuşum siz de okuyormuşsunuz, lise 2'den terkmişim, evde balığım ve evcil sümüklü böceğimle yaşıyormuşum. Marketin adı Cevher Market'miş aksldaksjldkasld.
Uyandınızsa devam ediyorum.

AMA

Toplum olarak kullanmaya bayılıyoruz. Camon, ben hiç kullanmadım, kullanmayacağım,  kullanıyordum ama bıraktım demeyeceğim. Ama'nın gücü diye bir güç var. Force hep sizinle olsun.
Peerlarım X kuşağı idi, Arge'de Dr. Attila(dünyanın en komik mühendisi), Ücret'te Dr. Ünlü ile geçiyordu günlerim. Doktor çok enerjik sabahları odasına geçerken "Günaydın! Gençler ve genç kalanlar!" diyerek halkı selamlıyor. Benim odama geldiğinde kendisini "Günaydın Doktor ya da Günaydın Profesör." diyerek selamlıyorum, çok hoşuna gidiyor. Profesör Xavier olarak bahsedilmesini seviyor, Sivaslı Xavier diyor kendi kendisine , Lab'dan mavi önlükle geliyor bazen de maske suratında, hasta bakıcı gibi miyim diye kafasını uzatıyor. ASdlksjlkdjflskdjflskdjf akıllısı beni bulmaz, delisi başımdan ayrılmaz günlerimdi... Ünlü ise bir Star Wars fanı, ilk fimi 1983'de izliyor babası ile, sonrasında babası ölüyor. Ünlü bir nerd.
Ofise sabah kurabiyelerle gittim bir gün, dışarıdan denetleniyoruz(lar), Tanju diye bir amca var, şaşırıyor kimin doğum gününü kutluyoruz. Hiç kimsenin diyorum, ekibe tatlı bir şey yapmak istedim, u know? Ne deniyor şimdi buna Y kuşağı mı diye sorarken bizim zamanımızda ilk maaşı kutlamak için yapılırdı diyor. Tanju bayağı bir yaşlı ve göbekli. Y Kuşağı tepsin seni Tanju diyorum(içimden).

Benim işim yetenek tarafında av yapmak, 2 yıl sonranın işe alımlarını yapmak, işten çıkış sürecini iyileştirip, mavi yaka(şirinler) tarafını komple değiştirmek. Yes o zamanlarda da Y kuşağı idim. Benim için çok anlamlı bir işti, yolunda gitmeyen şeyleri düzeltecek, normal üstü yetkilerimle şirketin altını üstüne getirecektim. Geri bildirimler, caseler, yetkinlik bazlı mülakatlar, formların revizesi, tasarım... Eğitim tarafına karışmıyorum, ihtiyaç analizi, memnuniyet anketi uğraşamam.
Öküz gibi pozisyon yığdılar, 2 asistan ve bir uzman verdiler. Direktörler desen ayrı dert, Erin var o zaman, Erin çok tatlı, Demir Demirkan'a benziyor. İlk toplantıda uçuyor, öyle böyle uçmak değil, ekibine 3. yöneticiyi arıyor, adaydan beklentisi uzay mekiği kullanabilmesi falan. Havalı, artist, sonra aday yönlendiriyoruz çekmeceye(çekmece dediğimiz yöneticilerin sınırlı yetkilerle cv inceleyebileceği alan) falan atıyoruz buna, tamam tamam biliyorum falan diyor, şifreyi giremiyor beni arıyor. İlanda Yunanca yer alıyor, mail atıyor, Yunanca'yı da ekleyelim diyor(ilanı kendi hazırlamış ama ka-fa 1500). İlan görselini beğenmedim diyor, tabii bu benim konum değil önceden gelen bir görsel paylaşılmış, iletişim tonunuza uygun bir görsel paylaşmanızı istiyorum deyince(ki böyle abidik gubidik süslü cümle kurunca hoşuna gidiyor) afallıyor. Bir sonraki toplantıda kendi alanı ile ilgili zirveye katıldığımı duyunca iyice moronlaşıyor. 3. hafta sonunda nihayet ilana 500 kişi başvuruyor paşamız 15 kişi seçip odama geliyor, nasıl? iyi seçmiş miyim diye soruyor. Erin bir tavuskuşu, Erin ilgiyi seviyor, Erin onunla ilgilenmemi de seviyor. Erin bunu yer mi Anadolu Çocuğu modunda olduğumu bilmiyor, biraz keko ama tatlı bir keko.



Ekip ilginç geliyor o zaman. İlk gün itibariyle görüşmelere başlıyorum, sabah organizasyon şemalarını okudum, ilanları da önceden kontrol etmiştim. Görüşmeden çıkıyorum, formlar sorunlu, eklemeli çıkartmalı öneriler sunuyorum ve karşımda "AMA" ile başlayan cümleler kuruluyor.
Mavi Yaka turnoverı Alp'ler seviyesinde, çıkış mülakat formunun dilinin sadeleştimesi için hazır formatlardan birini eleştirel Coco bakışlarıyla çizmeye başlıyorum, yanlış harf, yanlış kelime, kötü tasarım... "AMA mavi yaka bunu doldurmaz!" diye bir cevap alıyorum.
Yetkinlikler için bir danışmanlık şirketi ile çalışıyorlarmış, çıkarın setleri ona göre işe alımı yeniden tasarlayalım diyorum ve başka bir "AMA" beni bekliyor.
Hah, anlatmayı unuttum, işe başladığım gün itibariyle bir masam, bilgisayarım ve telefonum yoktu, odam vardı, 2 gün bekledim, o nedenle toplantılarla kendime gelmeye çalıştım. Direktör tagledim, onlar konuştu ben not aldım, benden ne istiyorsunuz diye sordum, iyi AMA bir headhunt ile çalışamaz mıyız bu pozisyon 70 gündür açık cevabı aldım. Daha sonra ne mi oldu, ofis içerisinde taşındık, mavi koltuğum geldi, klasik bir başlangıçtı, Coco işe girer, masası yoktur, ofis taşınır, şirketin bir bölümü kapanır, birileri işten çıkarılır, bilgisayarı kendisinden 3 hafta sonra gelir falan.
Toplantı odasının birini kapatamaz mıyız diye soruyorum, full görüşme olacak, kapatırız ama içeri dalarlar diyor uzmanlardan biri. Kapıda Meşgul tabelası, kapının yanındaki ekranda içeride yapılan iş görüşmesi detayları yazıyor. Ama bir AMA var. Kültürel değişim şart.
3 gün boyunca yeni formun oluşturulması savaşını verirken, 2. hafta sonunda fonksiyonel yetkinlikleri alabiliyorum. Ama önce IT'den birinin gelip neden ajandamın diğerleri tarafından görüntülemediğini çözmesi lazım. Ama önce çağrı açmalısın.

Bir cevher vardı lakin bulunmasın diye uğraşıyorlardı. 
Değişimin insanları bu derece rahatsız ettiği, konfor alanlarında bu denli kalmak istedikleri başka bir organizasyon görmemiştim. Değişimi severdim, rutinimin bile değişken bir rutin olmasından hoşlanırdım, sürekli aynı yöneticiye bağlı kalmak beni sıkardı, yolunda gitmeyen işleri düzeltmeye ve iyileştirmeye bayılırdım. Bu insanlar ise uzun süre aynı alanda kaldıklarından saçma sapan değerlerine sımsıkı sarılmış yeni bir şey yapmamak için olağanüstü bir çaba sergiliyorlardı.

Hayatımda bu kadar çok ama ile karşılaşmamıştım, İK'cısından Head of Pazarlama'ya, direktörden servis elamanına ne kadar tip varsa değişime dirençliydi. Ekibin hızlısı Tuna herkes tarafından seviliyor, her konuda kendisine geliniyor, gün boyunca kitliyorlardı(kilitlemek). Tuna'ya görev tanımını sordum, işe alımcı idi ama resepsiyonist gibi herkes ona geliyor, her sorunu çözsün diye ortaya atıyordu. Tuuuuuuna bir Kayseri deyişiyle SUYA SÜNEK BOKA KÜREK idi. Tuna cenazelerinizde gözyaşı, düğünlerinizde gözyaşı, kalplerde sızı, arazide tazı idi.
Tuna zamanını daha etkili yönetmek için önce bir eğitim seçimi yaptı, sonra insanlara hayır demeyi öğrendi, hayır demek özgürlük, bilmiyorum demek özgürlük idi ve ona birinin bunları anlatması gerekiyordu. Bilin bakalım kim? AMA Tuna bunlar değişmez Coco Hanım, hep böyle diyordu.
Tuna, Tuna, Tunaaaaaa sen kiminle dans ediyorsun bebek? dedim.
Ben, Coco, fortress of solitude, hayırların yıkılmaz kalesi, uzun konuşanı kısa dinleyenlerin tanrısı, sonuç odaklılık ve sorunları basite indirgeme kainat başkanı... 

Sizce buna izin verir miydim? Tuna'ya her hayır dediğinde ya da sorunun çözecek kişiye yönlendirdiğinde sevap points vererek, duvarına post-itler yapıştırarak başladım işe, çikolatalı pasta seviyordu rüşvet değil de ödül verdim, davranış değiştirmesi için destekledim kendisini. İnsanlık için küçük, değişim için minicik adımlar atmasını sağladım. AMA. There is no AMA. Gayet değişti davranışları, o formları da değiştirdik. O yetenek havuzunu da, iş tanımlarını da, testleri de, caseleri de, aday karşılama sürecini, işveren markası süreci, gelmeyen bilgisayarları, hazırlanmayan masaları, welcome kitleri, Coco Survival Kitleri. AMA'lar rafa kalktı. Cevheri buldum. Ben oradaki görevimi tamamladım. Süper Kahramanlık sona erdi. Erin mi? O başka bir hikayenin konusu oldu elbette.

Yazının fon müziği: Ama artık yeter falan diyen bir Sezen Aksu şarkısı da olabilir Ama evlisin benim değilsin diyen Yıldız Tilbe de. Şaka şaka Metallica'dan geliyor Sad But True.

Ama değil fakat, lakin, zira Direktörünüz,
Coco

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder